Aktüel Yorum

19 günün hesabını verin

Tekirdağ’da iki yaşındaki çocukla ilgili suç, bir çırpıda açığa çıkarıldı, zanlı anne ve iki tacizci anında tutuklandı.

Şimdi bu suçtan hareket ederek hiçbir politik tepki verilemez, yürüyüş yapılamaz, tutuklananların cinsi, cibilliyeti, siyasi eğilimi, dini imanı sorgulanamaz. Bunların yaşadığı bölgenin, şehir, kasaba ya da köyün ıcığı cıcığı çıkarılamaz. Zanlıların aile efradı mercek altına alınamaz. Bu kişilerin çevresiyle, yakınlarıyla iktidarın ve devlet organlarının irtibat ve iltisakı kimseyi ilgilendiremez. Konu haftalar boyu medyada tartışmalara, analizlere, diyalizlere konu edilemez.

Suç belli, mağdur belli, şüpheliler belli. Hepsi tutuklu. Soruşturmada gecikme, savsaklama, beceriksizlik ya da kasıt aranamaz. Türk polisi yakalamıştır, konuşturmuştur, gereken yapılmıştır. Bundan sonrası yargının işidir.

Elbette Tekirdağ’daki mide bulandıran hadise, aynı zamanda bilimsel analizlerin, sosyolojinin, sosyal psikolojinin konusu olacaktır. Toplumdaki ahlaki erezyonun nedenleri araştırılacaktır. Ahlaki yozlaşmanın ekonomiyle, izlenen demografik politikayla, “cezasızlık” denilen yargı kararlarıyla, Kürdistan’a karşı uygulanan narko-soykırımın Türkiye’ye bumerang gibi dönüp mafyalaşmaya ve uyuşturucu bağımlılığına yol açma uygulamalarıyla, en önemlisi erkek egemenliğin, kadını yok sayan dinci madrabazlıkla ilişkisi ele alınacaktır. Bütün bunların sonucunda kadın ve çocuk cinayetlerinin, taciz ve tecavüz suçlarının politik olduğu sonucuna varılacaktır.

Ama kimsenin aklına Tekirdağ’daki zanlılarla, (bunlar değil AKP-MHP’yle ilişkili kişiler, hatta Erdoğan ya da Bahçeli’nin hısımları olsaydılar bile) iktidar arasında bir illiyet bağı kurmak gelmeyecekti. Hiç kimse sokaklarda “tecavüzcü falanca, işbirlikçisi AKP” diye slogan atmaya bile kalkmayacaktı.

Çünkü Tekirdağ’da işlenen iğrenç suç dünyanın en demokratik ülkelerinde bile işlenen kriminal mahiyetteki suçlardan biridir!

Eğer Narin cinayeti bir gün ya da birkaç gün içinde aydınlatılsaydı, suçlular ortaya çıkarılsaydı, gözaltına alınıp, tutuklansaydı, suçlular ister AKP’li, ister MHP’li, ister Hüdapar’lı, isterse Hizbulkontracı olsaydı bile muhalefet bu cinayeti aktüel politik bir mesele haline getirmeyecekti. Sadece masum çocuğun katline üzüntüler ifade edilecek, “çocuk ve kadın cinayetleri” ile ilgili sistemin ve iktidarın politikaları hakkında bir kere daha bilimsel eleştirilerle yetinilecekti. Binlerce çocuk cinayetinde olduğu gibi, Narin’in öldürülmesi de medyada birkaç günlük haberlere konu olmakla kalacaktı.

Ama durum böyle değil. Bütün gelişmeler, veriler ve olgular AKP-MHP iktidarının emrindeki kolluk kuvvetinin bu cinayeti örtbas etmeye çalıştığını gözler önüne seriyor. En sofistike mafya cinayetlerini ve faillerini anında ortaya çıkarmakla övünen İçişleri Bakanlığı 19 gün boyunca bir türlü Narin’in cansız bedenini bulamamıştır. Eğer ülke çapında görülmemiş tepkiler ortaya çıkmamış olsaydı, Narin’in cesedi bulunmayacak, bu durumda da cinayetten söz edilemeyecek, zanlılar serbest kalacaktı. Tıpkı Dersim’de dört yıldır “bulunamayan” Gülistan Doku’nun katilinin serbest kaldığı gibi.

Durum böyle olunca, yani devletin cinayet delillerini yok ettiği ve maktulenin cesedini bilerek bulmadığı ve katil ya da katilleri koruduğu ortaya çıkınca, DEM Parti ve namuslu insanlar gözlerini cinayetin işlendiği yere, zanlıların örgütsel, siyasi ve ideolojik bağlantılarına haklı olarak çevirdiler. Ve görüldü ki, zanlılar AKP-MHP iktidarıyla, aynı zamanda bunların müttefiki Hizbulkontrayla iltisaklıdırlar. Saray rejimi Hüdapar’la “40 yıllık dostlar” ve ittifak ilişkisi içindeler.

İnsanların büyük çoğunluğu bu ilişkileri köyde kimlere oy verildiğinden falan değil, AKP’li vekil Ensarioğlu’nun “bildiğimizi söyleyemiyoruz, çünkü zanlılarla kırk yıllık dostuz” itirafından öğrendi. Öğrenince de birkaç günde çözülecek cinayetin iki hafta beş gün boyunca çözülmemesinin asıl sebebini herkes anladı.

Şimdi yaşanan tepkileri “Narin cinayetinden siyasi rant elde etmek” olarak karalamaya kalkanların topu iktidarın bu cinayette suç ortağı olduğu gerçeğini örtbas etmeye çalışıyor. Oysa 19 günlük bilinçli oyalanmanın, bu süre içinde delilleri karartmanın hesabı soruluyor. Bu oyalanmanın sebebi açıkça ortaya konuyor. “Çünkü” deniyor, “cinayeti işleyen canavarlar sizin dostunuz, müttefikiniz ve siz onları korumak için yardım ve yataklık suçunu işlediniz. Suçlu Hizbullahçı olduğu için AKP de onun işbirlikçisidir.”

Mesele bundan ibarettir. Masum bir çocuğun öldürülmesinde iktidarın dahli dehşet vericidir. Üstünde durulacak temel mesele budur.

Ama ne görüyoruz? Jandarma işi gücü bırakmış katil zanlısına “sen Narin’in babası mısın?” diye sormakta. Bir gün içinde DNA testiyle ortaya çıkarılacak soruyu zanlıya sormak, cinayeti Müge Anlı’nın polisle işbirliği içinde yaptığı uydurma ve iğrenç programların konusu haline getirmiştir. Devletin cinayetteki rolünü karartmak için, önüne gelen “Amca’yla kızın annesi arasında yasak aşk mı var” demekten cesedi gömenle katil arasında “homoseksüel ilişki vardı da Narin bunu gördüğü için öldürüldü” demeye kadar cinayeti pornografik hale getirmekte. Ekranları başında bilinçaltı meraklarını gıcıklayan bu aşağılık tartışmaları izleyen insanlar da devletin cinayetteki rolünü düşünemez hale getirilmekte.

Ortada bir tek soru ve bir tek gerçek var: Cinayet 19 gün boyunca neden örtbas edilmek istendi? Sorulacak tek soru budur. Katiller AKP-MHP iktidarının müttefikidir, cevabı da biricik gerçektir. Neden öldürüldü, nasıl öldürüldü, nasıl gömüldü soruları değil, kim öldürdü, öldüreni kim korudu, neden korudu soruları esastır.

Her gün yüz, beş yüz “suçluyu” yakaladığını böbürlenerek açıklayan İçişleri Bakanı 19 günün hesabını vermelidir.

Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Reklamı engelleyerek iyi yapmışın, yazıya odaklanmakta fayda var.