Akıl dışılık ve faşistleşme
Uzun yıllardır süren yeniden paylaşım savaşının gölgesinde ivmelenen iklim krizi son 20 yılda 80 cm kadar yerkürenin eksen kaymasına yol açarken; siyasal olarak da insanlık maalesef toptan bir sağa kayışın içerisinde. Örneğin sosyal demokrasinin neredeyse gururu İsveç’i artık faşistler yönetiyor ve NATO üyesi.
Kapitalizmin acımasız çarkları sayesinde geleceği düşünemez hale getirilmiş, sadece şu anda yaşayan sürüye dönüştürülmüş toplumlar; bir çok acı deneyime rağmen faşizmi sıradanlaştıran, yücelten bir konuma sürüklendi. Bu süreçte dünyada servetin yoğunluğu hiç olmadığı kadar daraldı. Artık beş-on kişi milyarlarca kişinin sahip olduklarından çok fazlasını elinde bulunduruyor. Bu dönemin sembolü sermayedarlar/faşist liderler alabildiğine fütursuzluk, akıldışılık örnekleri sergilerken kitlelerden alkış/oy almaları hiç sorunları olmadı. Günümüzde Musk-Milei halimizin en “parlak” örnekleri.
Dünyanın en zenginleri arasında yer alan X sosyal medya platformunun sahibi Musk geçtiğimiz günlerde Brezilya yargısını tehdit etti. Derdi eski devlet başkanı faşist Bolsonaro’nun darbe girişimi gerekçesiyle yargılanmasını engellemekti. Halktan davayı yürüten Brezilya Yüksek Mahkemesi Yargıcı Alexandre de Moraes’e karşı kampanya açmalarını istedi. Destek de buldu. Kendisi şu an Brezilyalı faşistlerin yeni kahramanı. Bolsonaro da miting düzenleyip Lula yönetimine karşı savaş çağrıları eşliğinde Musk’ın “özgürlük”e çok değer verdiği türünden yalanları faşist kıtalara sattı. Musk şu ara bir başka “özgürlük abidesi” Trump’ın yargıdan sıyırmasına yardımcı olmakla meşgul. Elbette demokrasinin gereği olarak Musk bütün bu yaptıklarından geri kalmasın diye Amerikan vatandaşlarından toplanan vergilerden yüklü bir meblağ sorgusuz sualsiz her yıl eline tutuşturuluyor.
Geçenlerde Musk’la buluşup sarmaş dolaş olan Arjantin Devlet Başkanı faşist Milei ise sadece bir haftalık performansıyla bile post-modern karakterli yeniden paylaşım savaşının fenomeni diye niteleyebileceğimiz Trump’ı geride bırakabilecek kapasitede olduğunu bize sergiliyor. Mesela geçen hafta ülkesinde halk yoksulluk ve açlıktan kırılma bahsinde dünya birincisiyken o gitti Danimarka’dan 24 adet F-16 savaş uçağı aldı. Arkasından beni de alın diye NATO’nun kapısını çaldı. Niye? Meğer bu uçaklarla İran’a karşı savaşmak istiyormuş. Durun daha bitmedi. Enflasyon şampiyonu ülkenin solcu eskisi Güvenlik Bakanı Patricia Bullrich Güney Amerika’da Hizbullah’a karşı savaş açılması gerektiği çığlıkları atarken; Netanyahu’ya koşulsuz desteğiyle bilinen Milei ise bu kez katliamlara devam eden İsrail’e yiyecek yardımı yapmaktan bahsetmeye başladı. Her şey ne güzel değil mi?
Hem bak Hewler Türk bayrağından geçilmezken; “usta” siyasetçi Ermenistan lideri Paşinyan TC’nin arzusu üzere Ermeni Soykırımı sözünü bile telaffuz etmekten vazgeçmiş, daha ne isteyelim?
Hepimiz Anadolu çocuğuyuz, ne güzel uzlaşıyoruz, az kaldı başkan da oluyoruz, sağ-sol davası gütmenin anlamı yok “derin” felsefesiyle Almanya’dan gelme hediye döneri kemirip müzeler gezerken; yok Güney Kurdistan’a işgal saldırısıymış, Filistinliler katlediliyormuş, faşizm… falan türünden ultra solcu laflar etmenin ne gereği var değil mi? İmamoğlu yada Yavaş gibi Türk-İslam sentezi ve faşistlikle yoğrulmuş kişilerin böyle tuhaf sözler söylemesi elbette normal. Akıl dışı olan ise yanındaki arkadaşını faşist bir pusuda ya da işkencede kaybetmiş ancak aklını seçim fetişizminin girdaplarında veya kesesinin kıvrımlarında yitirmiş solcu eskilerinin, halkların geleceğini bu faşist güruha teslim etmek için bizleri ikna etmeye çalışmalarıdır.
Maalesef en ilerisinin hayalleri aynı coğrafyada bulunan Müslüman olmayan kesimlerin tabutuna son çiviyi çakmayı simgeleyen 1921 Anayasası’na takılmış kalmış restorasyoncu zihniyetin halklara özgürlük, yeni bir gelecek yaratma vaadi yoktur. Yirmi küsür yıl daha kendimizi aynı yalanlara mahkum etmek istemiyorsak, isyan ederek geleceğimizi kendi ellerimize almamız kaçınılmazdır…