Bahçeli’nin uzanan eli
7 Ekim’de Hamas’ın başlattığı saldırılar bütün Ortadoğu’da yeni ve zor bir sürecin fitilini ateşledi. Gün itibariyle Kürtler de bundan sonra olacaklardan hem etkilenecek hem de tıpkı daha önce Irak ve Suriye’de olduğu gibi sürecin en önemli dinamiklerinden biri haline gelecekler!
Devlet Bahçeli’nin mecliste yıllar sonra yeniden DEM Parti milletvekilleri ile tokalaşması ve sonrasında “kendi dışımızda barış istiyorsak, içeride de barışı sağlamalıyız” mealinden bir açıklama yapması aslında Devlet Bahçeli’nin ağzından Türk devlet aklının Kürtlerin gelecekte Ortadoğu’nun en önemli dinamiklerinden biri olacağını bildiğinin itirafıdır.
Sadece Türkiye’yi yönetenler değil; Ortadoğu’ya ilgisi olan bütün güçler bölgede olası bir gelişmeyi değerlendirirken mutlaka Kürtleri de konuşmak zorunda kalıyorlar. Çünkü Kürtler bölgenin en önemli demokrasi dinamiklerinden biri haline geldi.
Modern tarihte iki önemli dünya savaşı yaşandı ve her iki savaş da bütün dünyadaki paradigmayı büyük ölçüde değiştirdi. Her iki savaşta da Kürtler sürece hazırlıksız girmişlerdi.
O yıllarda da büyük aşiretler ve aileler vardı, fakat bunların hiçbirinin gücü Kürtleri bir özne olarak politik sahneye çıkarmaya yetmedi. Dolayısıyla Kürtler sürecin etkileneni, hatta daha da kötüsü mağduru oldular, dört parçaya ayrıldılar. Geri kalan yüz yıl boyunca defalarca soykırıma varan yoğun saldırılara maruz kaldılar.
Kürtler Ortadoğu’da artık önemli bir güçtür ve kimse onlar yokmuş gibi davranamaz; bazı ailelere veya aşiretlere kimi ayrıcalıklar vererek kendisine hizmet eder bir pozisyona çekemez. Çünkü ilk defa bütün Kürt çeşitliliğini içine alan, yarım yüzyıllık mücadele deneyimi olan Kürdistan’ın bütün parçalarında örgütlü bir güç var.
Kürt Özgürlük Hareketi kerelerce bölünme, Önderliğinin alınması, yoğun askeri operasyonlarla sınandı; fakat hiçbirinde örgütsel bütünlüğünü bozmadı, Kürt halkı ile arasındaki ilişkiler zayıflamadı. İşte tam bu yüzden Devlet Bahçeli mecliste DEM Partili vekillerle tokalaşmak zorunda kaldı. Devlet Bahçeli bükemediği eli sıkmak zorunda kalmıştır.
Hamas’ın 7 Ekim saldırısı geldiğimiz noktada İsrail/Filistin savaşından çok İsrail/İran savaşına dönüşmüştür. Uzun süre ABD’nin de dahil olacağı bir savaştan ısrarla kaçınan İran, Hizbullah’ın lideri Hassan Nasrallah’ın öldürülmesi sonrası İsrail, dolayısıyla ABD ile çatışmanın artık kaçınılmaz olduğu noktasına gelmiştir.
İran’ın dini lideri Ali Hamaney 4 yıl sonra ilk kez elinde tüfekle Cuma hutbesine çıkmış ve İran devletinin bütün birimlerine savaşa hazır olan talimatı vermiştir. İran’da çok güçlü bir devlet otoritesi var; fakat İran halkı çok parçalı bir görüntü veriyor. Olası güçlü bir saldırı durumunda İran’ın iç bütünlüğünü koruyup koruyamayacağı kuşkuludur.
İran’da mevcut rejimin tartışmalı hale geldiği noktada ilk olarak öne çıkacak konulardan biri de Kürtlerin İran’daki statüsü olacaktır ve böyle bir gelişme Türk devletini inanılmaz tedirgin ediyor. Devleti yönetenler İşlerin bu noktaya gelmesi halinde Kürt özgürleşmesinin Türkiye’de artık durdurulamayacağını çok iyi biliyorlar.
İşte Devlet Bahçeli’yi mecliste DEM Partililerle tokalaşmaya götüren bu endişedir. Erdoğan’ın İsrail’in topraklarımızda gözü var hezeyanı da yine endişeden kaynaklanmaktadır. Kastettiği şey aslında İsrail değil, Ortadoğu’da açığa çıkan Kürt özgürleşmesidir. Cumhur ittifakının her iki liderinin de temel kaygısı ne Filistin ne İsrail ne de İran’dır. Onların temel kaygısı olası gelişmeler sonrasında Kürtlerin Ortadoğu’da nasıl bir pozisyon alacakları ve bu durumun Türkiye’ye nasıl yansıyacağıdır.
Halbuki Kürtler Türkiye halklarına çok uzun bir süre önce Kürt Halk Önderi üzerinden barış eli uzatmış, bu noktada barış için önemli bedeller ödemişlerdi. Bundan sonra olacaklardan uzatılan barış elini tutmayan, en başta Bahçeli ve Erdoğan olmak üzere Türk devleti yönetenler sorumludurlar.