Mücadele ederken diyalog
Bahçeli’nin ya da devletin, bizim gibilerin bildiği görüşü bir kere daha dile getirildi: “Kürt sorunu yok, terör sorunu var.” Demek ki, fazla düşünmeden Ankara eyleminin “Bahçelivari çözüm sürecini sabote ettiğine” inananlar, şimdi ortada bir “çözüm süreci” olmadığını, hatta bu konuda hiçbir ciddi niyetin bulunmadığını, o nedenle Ankara eyleminin olmayan bir şeyi de sabote etmediğini umarım anlamışlardır.
Savaş devam ediyor ve Ankara eylemi devam eden savaşın sonuçlarından sadece biri. Eğer savaş devam ederse Ankara eylemi de içinde barışa kadar sayısız benzer ya da benzemez sonuçlarla karşılaşılacak. O halde barış isteyenler tarafların askeri hedeflere yönelik eylemleri hakkında “lanet okumakla” zaman kaybetmek yerine savaşa “lanet okusalar” barışa katkıda bulunabilirler.
Savaşın hangi tür sonuçlarına “lanet okunmalı?” Çok açık, her kim askeri hedeflere değil de sivil halka ve onun yaşam koşullarına saldırıyorsa, mesela Rojava’da olduğu gibi hiçbir askeri alanda ya da silah fabrikalarında değil de ekmek pişirilen fırında çalışan “hamurkari” öldürüyorsa, savaşın bu insanlık ve savaş hukukuna aykırı sonucuna, savaşla birlikte “lanet okumalı.”
Gelelim, Bahçeli’nin başlattığı “çözüm sürecine.” İzninizle ben kendi kelimelerimle bu süreci bir kere daha açıklamaya çalışayım.
Bahçeli, Başkan Öcalan’ın diğer muhataplar yanında “baş muhatap” olduğunu ve baş muhatabın hukuk dışı tecrit altına alınmış olduğunu kabul ederek “iyi” bir çıkış yapmıştır. Onunla aynı fikirdeyiz: Başkan Öcalan hala tecrit altındadır ve hem barışın, hem de Kürt sorununun, dolayısıyla Türkiye halklarının karşı karşıya olduğu bütün sorunların çözümü isteniyorsa, Öcalan “baş muhatap” olarak tanınmalıdır.
Hepsi bu kadar.
Bahçeli hem tecriti, hem de Başkan Öcalan’ın muhataplığını kabul etmiştir, ama O’nunla masaya oturup, müzakere etmek yerine garip ve gülünç bir çıkış yapmıştır: Neredeyse yarım asırdır yok edemediği PKK’yi ve yarım asırdır tasfiye edemediği gerillayı, Öcalan’ın TBMM’de yapacağı bir “konuşmayla” ve Dem Partinin aynı amacı desteklemesi yoluyla yok etmeye kalkışmıştır. Şöyle:
Ona göre, Başkan Öcalan PKK’yi lağvedecek, gerillayı da devletin “adaletli” ellerine teslim edecek, bunlar yapıldıktan sonra da Bahçeli “umut hakkının” kapılarını ardına kadar açacak. Elbette böyle bir sonuç doğduktan sonra, Bahçeli’nin, dolayısı ile devletin PKK ve gerillanın yokluğunda Başkan Öcalan’la “Kürt sorununu çözmek için” masaya oturacağını düşünenler, o nedenle de Ankara eyleminin bu “ihtimali” sabote ettiğini söyleyenler olabilir. Bahçeli böyle düşünenlerin “umut hakkını” bir kalemde çöpe atmıştır: “Kürt sorunu yok terör sorunu var” demiştir. O halde PKK dağıtıldıktan ve gerilla teslim olduktan, yani “terör sorunu çözüldükten” sonra “olmayan Kürt sorununu çözmek için” müzakere de olmayacaktır. Bahçeli bir “Zihni Sinir procesi” yapmış, milyonluk ordusuyla kazanamadığı savaşı “abidik gubidikle” bedavadan kazanmayı Kürt halkına yutturabileceğini sanmıştır. Hem de şu haliyle:
2014 yılında Milli Güvenlik Kurulu’nda hazırlanan “çöktürme planının” uygulandığı topyekun savaşın başlangıcında Türk devleti tarihinin en güçlü dönemindeydi. Fert başına düşen birkaç yüz dolarlık ekonomiden on binlerce dolarlık bir noktaya tırmanmıştı. Erdoğan Türk sokağında seçim şampiyonuydu, Kürt sokağında “orta sınıf” çözüm sürecinin sarhoşluğuyla Erdoğan’la kucaklaşmıştı. Liberal demokratlar Erdoğan’ı Nobel Barış Ödülüne aday göstermek üzereydi. Arap sokağında Mısırlılar, rejim karşıtı Suriyeliler, Faslılar, Tunuslular v.s. Erdoğan posterleriyle mitingler yapıyordu. Türk devleti ABD’yle birlikte Ortadoğu’da güç merkezi olmak üzere Davutoğlu’nun “derin stratejisini” neredeyse hayata geçirmenin eşiğindeydi. Ortadoğu pazarlarına hakim olduktan sonra Avrupa Birliği’nin Almanya’dan sonra en büyük üyesi olmaya hazırlanıyordu.
Bu kuvvetle ve hayallerle çözüm masasını devirdiler, Öcalan’ı tecrit altına aldılar ve PKK’ye karşı yeni bir savaşa başladılar. Türk devletinin bugünkü hal-i pür melaline bakın. Anlatmama lüzum yok. Zaten siz yaşayıp, görüyorsunuz. Buna karşılık birkaç cümleyle PKK’nin durumunu tasvir edeyim: Gerilla Kobane’de DAİŞ’in belini kırdı. Rojava devrimi zafer kazandı. PKK ve bütün Apocu partiler dört parçada Kürt halkının öncü gücü haline geldi. Başkan Öcalan dünyanın bütün barış severlerinin önderliğine yükseldi.
Bu bilanço Türk devletinin Apocu güçler karşısında yenildiğini gösteriyor. Yenilen pehlivan güreşe doymazmış. O nedenle son dört yıl boyunca Başur’da PKK’ye ve Rojava’da PYD’ye ve tüm Kürt halkına karşı eşi görülmemiş bir barbarlıkla saldırmaya devam etti. Ne oldu? Zap eteklerinde dondu kaldı. Ona eskortluk eden Barzani iktidarı krize girdi. Ve şimdi NATO tarafından İran’a karşı savaşa sürüklenme tehdidinden dehşetli bir korkuyla bocalıyor.
Bahçeli’nin çıkışı işte bu çaresizliğin sonucudur.
Öcalan’a “umut hakkı”, DEM Partiye “kapatılmama hakkı” karşılığında hem Başkan Öcalan’ı, hem de DEM Parti’yi “PKK’yi yok etme ve gerillayı teslim alma” planında “kullanma” terbiyesizliğine kalkışıyor.
Ne olacakmış? Önce PKK ve gerilla yok edilecekmiş, sonra Öcalan’a “umut hakkı” ve DEM Parti’ye “kapatılmama hakkı” tanınacakmış.
Madem Erdoğan ve Bahçeli, ya da devletin kendisi böyle bir “fırsat penceresi” açtı, biz de bu pencerenin camını tıklatıp, arkasındaki eşhasla “diyalog” kurarak kendi alternatifimi anlatalyım:
“Baylar öneriniz baş aşağı duruyor. Önerinizi ayakları üstüne oturtalım: Önce Başkan Öcalan’ın umut hakkını tanıyın, Mandela planını yürürlüğe koyun, en kısa zamanda Başkan Öcalan’ın özgürlüğünü onaylayın. Onayladıktan sonra Başkan sizinle Kürt sorununda çözümü tartışsın. PKK’yi yok edip etmeyeceğini, gerillayı teslim edip etmeyeceğini konuşsun. Nasıl bir karar vereceğini, sizinle hangi temelde anlaşacağını, Başkanı tanıdığımız için zerre kadar merak etmiyoruz. KCK’nin ilan ettiği gibi Öcalan’ın müzakere sonucunda çözüm planına hep birlikte “serçevan” diyeceğiz.
Ve böyle bir çözüm sürecine girilene kadar da sizlerin saldırılarına karşı, gerillanın yürüttüğü direnişe ve Dem Parti’nin sizinle mücadelesine destek vermeye devam edeceğiz.
Bahçeli’yi mücadele konuşturdu, onurlu barış da mücadele ederken diyaloga devam ederek gerçekleşecek.