Aktüel Yorum

Bu kış hilafet gelir mi?

1980 yılına girilirken eski Cumhurbaşkanı ve İttihatçı, Komitacı Celal Bayar ortalığı telaşa veren şu sözleri etmişti:

“Bu kış komünizm gelebilir.”

O kış çok soğuk ve kıtlıklar içinde geçti. Üstüne de artan faşist çetelerin saldırıları ile katledilen insan sayısı hızla arttı. O kış komünizm gelmedi ama yıl sonuna doğru 12 Eylül faşist darbesi yapıldı. O darbe ile birlikte TC tarihinde yeni bir aşamaya girildi. Hala daha, o dönem yapılan 12 Eylül anayasası ile kurulan sistem ayakta. Neredeyse bütün partilerin sözde karşı çıkmasına ve değiştirmeyi vaat etmesine rağmen, bu anayasanın özüne dönük hiçbir değişiklik yapılamadığı gibi tersine gerici özü hep tahkim edildi.

Halen yürürlükte olan bu anayasa, Türk-İslam sentezine dayalı dinci ve ırkçı bir öze sahiptir. Komünizme ve Kürt halkına karşı her türlü baskıyı meşrulaştıran bu anayasa esas olarak hala yürürlüktedir. 1990’da SSCB ve Varşova blokunun dağılmasından sonra komünizme karşı biçimsel bir yumuşama olsa da, Kurdistan Özgürlük Hareketi’nin atılım sürecine girmesiyle Kürtlere karşı acımasız bir zulüm düzeni kurulmuştur. Bunun sonucu olarak, “beka sorunu” olarak ifade edilen bir tehdit ortaya konmuş, her türlü hukuksuzluğun gerekçesi ve kılıfı bu olmuştur. Ergenekoncu Baykal’ın siyasi yasaklı Erdoğan’ı getirip milletin başına bela etmesinin gerekçesi de bu Kurdofobidir. Halen, Erdoğan’ın tek lider olmasının sebebi de budur. Çünkü gericiliğin ırkçı-dinci bütün güçlerini temsil etmekte ve Kürtlere karşı birleştirmektedir. Baykal’ın desteğiyle iktidara gelen Erdoğan, belediye başkanlarının yerine kayyımları yerleştirmiş ve Kılıçdaroğlu’nun “Anayasaya aykırı ama evet” desteğiyle HDP’yi meclisten tasfiye etmiştir.

Yeni dönemde CHP’nin Erdoğan’a aynı desteği vermekte gönüllü olmadığı görülüyor. Buna karşı Erdoğan da bütün gericiliği kışkırtmak için yeniden hilafet sancağı arkasına sığınıyor. İsrail ile ilişkileri güçlenerek sürerken Filistin için timsah gözyaşları döküyor. Bu arada sahte hilafet sancakları açıp İstanbul’dan Amed surlarına kadar her yerde bu sancağı dalgalandırıp Müslümanları kandırmaya çalışıyor. Oysa günümüz şartlarında hilafet hayal bile olamaz.

Tarihe bakarsak Hilafet bir güce dayanmak zorundadır ve daima güç ile işlerlik kazanabilir. Hz. Muhammed hasta yatağında iken başlayan hilafet kavgası o günden beri sürmektedir. İlk dört Halife devrinden beri halifelik daima güç ve kanla ayakta kalabilmiş, gene güç ile el değiştirmiştir. Yavuz’un halifeliği alması da kanla ve kılıç zoruyla olmuştur. Osmanlı’nın en güçlü döneminde alınan ve bu güçle korunan halifelik Osmanlı’nın güç kaybetmesiyle etkinliğini yitirmiştir. Osmanlı’nın dağılmasından sonra bir yük haline gelince resmen de kaldırılmıştır.

Türkiye’de siyasi İslamcılar tarafından gündeme getirilen hilafeti kim ister, kim tanır?

Bu kadar farklı İslam devletinden kaçı hilafet ister ve kaçı kimin halifeliğini destekler?

En büyük İslami örgüt olan İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) toplantılarında şimdiye kadar hangi konuda kaç tane somut bir karar çıktı? Örneğin devam eden Gazze savaşına karşı ortak bir tavır konulabildi mi?

Hepsini geçelim, Türkiye’de AKP tabanı bile gerçekten hilafet ister mi? İslam aleminin perişan hali ortadayken bu ateşten gömleği kim giymek ister? Giymeye niyetlense de nasıl başarabilir?

O zaman bu kadar hilafet tartışması boşuna mı derseniz, elbette boşuna değil. Sola, Kürtlere ve her türlü muhalefete karşı dincilik silahını elinde tutmak isteyen Erdoğan, bir daha tüm dinci akımları kışkırtıp harekete geçiriyor. Bu şekilde iktidarını sürdürebileceğini zannediyor. Ancak kaynayan Orta Doğu kazanına körükle giderek kendi diktatörlüğünü de çöküşe götürüyor.

Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Reklamı engelleyerek iyi yapmışın, yazıya odaklanmakta fayda var.