
Erbakan anması, İhtiras, Dilek ve Temenniler!
Doğu toplumlarında mesajlar hiç bir zaman direk verilmez. Duygu ve düşünceler, dilek ve temenniler açık söylenmez. Hep bir dolaylama vardır. Aracılar, elçiler yoluyla haberler gönderilir, pazarlıklar yapılır, anlaşmalar sağlanır, ve bir sonuç alana kadar bu herkesten gizlenir. Zafer sizin, bozgun rakiplerinizin hesabına yazılır.
Kimse attığı adımlardan emin değildir. Her an istikamet değişebilir, savunulan her şey inkar edilebilir, aracılar saf dışı bırakılabilir, elçilerin kellesi uçabilir. Hiç kimse garantide değildir.
Doğuya gittikçe ihtiras, ihanet ve gurur artar. Gururunuz ve ihtirasınız arasında sıkışıp kalır, aklınıza (Ratio) her an ihanet etmeye hazır olursunuz.
Doğuya gittikçe duygusallık artar, kişiliğiniz içkinleşir, en basit mülakatlarda bile ağlamaklı, kırılgan veya öfke dolu olursunuz. Ne istediğiniz, veya istemediğiniz bir türlü tam olarak anlaşılmaz. Bir mikrafon uzatıldığında, ya ağlar, ya küfür eder ya da birilerine yağ çekme ihtiyacı duyarsınız. Objektif olma şansınız yoktur orada.
Bu örneğin çocuklarda çok sık karşılaşılan bir olgudur. Türkiye’de bir çocuğa bir şey söylediğinizde, çocuk utanır, ağlamaklı olur ve ağlar. Çünkü genelde, çocuklar, yetişkinlerin sık sık onları karşı karşıya bıraktırdıkları ikilemden dolayı, ne istediklerini bilemezler. Hak etmediği halde hediyelere boğulan, gereksiz mükafatlarla manupule edilmiş, hak ettiği halde arzu ve hayallerine ulaşamamış bu kandırılmış küçük ruhlar, büyüyünce de yukarıda belirttiğimiz davranış modellerine sahip olurlar. Ondan sonra çık işin içerisinden çıkabilirsen.
Şu AKP hükümetinin PKK’yle yaptığı meşhur Oslo Görüşmeleri de, Dolmabahçe Mutabakatı diye adlandırılan süreç de aynı yöntemle gerçekleşir. Pervin Buldan’ın “Çözüm sürecinde bizlere, partimize, heyetimize neler vaat edildiğini, hangi sözler verildi, çözüm süreci başarıya ulaşırsa nelerin yapılacağına dair bizlere vaat edilenleri yeri ve zamanı geldiğinde açıklamazsak namerdiz!” açıklamasından sonra eleştirinin okları Pervin Buldan’a çevrildi ama, konumuzla ilgili, ben, AKP hükümetinin de aynı şekilde davrandığına, Türkiye’nin belki de kaderini değiştirecek bu süreci toplumdan aynı şekilde gizlediğine dikkat çekmek isterim.
Erbakan’ı anma toplantısında muhalif parti liderlerinin Erbakan’ın dev posteri altında tek sıra saf tutmaları özellikle liberal sol demokrat, sosyalist çevrelerce çok eleştirildi. En çok eleştirilen lider de HDP’li Mithat Sancar oldu. Bu eleştirilerin en ilgi çekeni, “Muhalefet partilerinin Erbakan’ı anma toplantısına katılmasının, birlik fotoğrafı vermesinin asıl amacının uzlaşma kültürünü pekiştirmek olduğundan dahası iyi niyetle yapıldığından zerre şüphe etmiyorum” dedikten sonra, Erbakan’ı, “Hem Erdoğan’ın ve onun siyaset anlayışının ülkede yarattığı tahribattan şikayet edip hem de bu siyaset anlayışının asıl kurucu lideri, Erdoğan’ın da hocası Erbakan’a övgüler düzmek bana göre hem samimiyet sorunu taşıyor hem de ülkedeki asıl sorunun görülmesini engelliyor” diyerek eleştiren Levent Gültekin oldu.
Durup dururken, “Saadet Partisi Necmettin Erbakan’ın miras bıraktığı milli görüş çizgisinin bugün hak, hukuk, demokrasi ve adalet mücadelesinde özel ve önemli bir yerde durmaktadır. Kendilerine bu çizgilerinde başarılarını devam ettirmelerini diler, emeklerinden dolayı kendim, partim ve temsil ettiğim kitle adına şükranlarımı sunarım” diye konuşan Mithat Sancar’ın Erbakan’a olan övgüleri ise hiç anlaşılmadı, sosyalist, sol liberal çevrelerce büyük bir öfke yarattı.
Ta ki bir arkadaşım en yalın haliyle “Ama büyük bir gövde gösterisi oldu ha!” diyene kadar… Türkiye’de sahneye konan siyasetle sahnenin arkasında dönenler hiç bir zaman aynı değildir. Bir konunun anlaşılabilmesi için büyük bir temizlik operasyonu çekmeniz, cümleleri övgü ve iltifatlar çöplüğünden kurtarmanız gerekir. En yukarıda belirttiğimiz gibi mesajlar hiç bir zaman direk verilemez. Herkes kendi gölgesinden korkar. Erdoğan’ın etrafa saçtığı bu korku (Ya bizden yanasınız ya teröristlerden), Mithat Sancar’la, dolayısıyla HDP’yle yanyana gelebilmek için bir Erbakan anmasını gerekli kılar. Bu kadar da değil, “Erdoğan’ın Milli Görüş hamleleri” diye görülen Saadet Partisi’ni bölme, parçalama emellerine karşı, ki Erdoğan-Özhasiki görüşmesi buna belge olarak gösteriliyor, birlik ve beraberlik mesajıyla (Millet İttifakı) bunu savacak bir Erbakan anması yapılması gerektirmektedir. Erdoğan-Özhaki görüşmesine dikkat çeken başka bir arkadaşıma da ayrıca teşekkür ederim buradan, adeta onların yazısı oldu bugün.
Erbakan’ı anma toplantısının, orada Erbakan’la ilgili söylenen inayet dolu cümlelere karşın, bir gövde gösterisine dönüşmesi, Gara Operasyonunda ilk defa tamamen yalnız bırakılan Cumhur İttifakına karşı ikinci bir Millet İttifakı operasyonu olarak görülebilir pekala. Çünkü, Gara Operasyonu tamamen Erdoğan’ı kahraman yapmak üzerine kurulmuş (“Çarşamba günü müjdem var”(Erdoğan)) bir operasyonu “Yeni Kapı” ruhundan sonra defalarca Erdoğan’ın ayağına koşmuş muhalefetin bir anda U dönüşü yapmasıyla tam bir fiyaskoya dönüşmüş, şehitler üzerinden kurulacak kahramanlık destanı AKP iktidarının kursağında bırakılmış, Cumhur İttifakı yalnızlaştırılmış, tattığı yenilgiyle baş başa bırakılmıştır.
Erbakan’ı anma toplantısı da böyle okunabilir. Erdoğan’ın baskıları sonucu normal şartlarda HDP’yle bir arada görünmek istemeyen Millet İttifakı, Erbakan’ın dev posteri altında aynı sırada saf tutabildi. Cumhuriyet tarihinin en çok eleştirilmiş, üzerine kitaplar yazılmış, “her gittiği yerde 3-4 defa öğlen namazı kılıyor” diye taa benim çocukluk yıllarımda onlarca rivayete malzeme olmuş Necmettin Erbakan’ın, kendisinin anıldığı toplantıdan hemen sonra gündemden düşmesi, gündemin, muhalefetin, en çokta Mithat Sancar’ın o toplantıya katılışının eleştirisine dönüşmesi, Erbakan anmasının bir değil, birden çok mesaj içerdiğini gösteriyor bir bakıma: Temel Karamollaoğlu, Erdoğan’ın kıskacı altındaki parti içi muhalefete, ayağınızı denk alın, titreyin ve kendinize gelin diyor. Kılıçdaroğlu herkese Millet İttifakı’nı hatırlatıyor. Mithat Sancar, bizsiz hiç bir şeysiniz diyor, ve bunda haklı da!
Kıssadan hisse: Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine! Kimsenin kimseye güvenmediği, insanların kendi gölgesinden korktuğu Türkiye’de hiç bir mesaj direk verilemiyor. Olup biteni anlamak için göbeğinizi çatlatmanız gerekir. Bu ihtiras, gurur (yanlış gurur) ve öfke dolu toplumda işlerin nereye gideceği hiç bir zaman bilinemiyor haliyle. Bildiğinizde zaten içeridesinizdir (hapishanede)!
Erkan Kurukavak, 02.03.2021