Aktüel Yorum

Erdoğan’ın politik geleceğinde Davutoğlu ve Babacan faktörleri

17 yıldır iktidar olan AKP, çok yönlü politik dengeler içerisinde varlığını sürdürebildi. Ancak AKP, politik gücünü artık tüketmeye başladı. Bir bakıma yalnızlaşan ve kendi iç dinamiklerine ve toplumsal tabanına yabancılaşan bir iktidar gerçeğiyle karşı karşıyayız.

AKP iktidar gücünü merkezileştirdikçe ve tek kişilik yönetim ve karar merci oluşturdukça kendi iç dinamikleri de çözülmeye başladı. Bugün Türkiye’nin iç politik dinamiklerini ciddi oranda etkileyecek hamleler yine AKP içerisinden çıkmaya başladı. Böylelikle bugüne kadar muhalefetin yapmak istediği ama başaramadığı AKP’nin çözülmesi yine iktidar içerisinde çıkan ‘iç muhalefet’ ile başladı. AKP’nin politik geleceğini etkileyen iki önemli dinamik ortaya çıktı.

AKP kadrolarını ve tabanını hedefleyen Davutoğlu

Davutoğlu’nun başında bulunduğu, daha çok muhafazakâr kesimlerin oluşturduğu AKP içi muhalefettir. Davutoğlu, politik yönelimleri nasıl belirleyecek henüz tam bir netlik yok. Türkiye’nin başına bela olan ve neo-Osmancılık hayalleriyle belirlediği ve Erdoğan’ı da İslam aleminin lideri yapacağına inandırdığı Suriye politikasının mimarı Davutoğlu’dur. Suriye’de özellikle Kürtlerin bulunduğu bölgeleri ele geçiren, katliam yapan radikal İslamcı örgütleri destekleyen Davutoğlu, IŞİD ve El Nusra militanları için ‘öfkeli çocuklar’ demişti. Bu politikaların özeleştirisini verdiğine dair henüz bir netlik yok.

Davutoğlu çevresindekilerin kişisel olarak yaptığı bir kısım açıklamalar dikkate alındığında “demokrasi, hukuk, şeffaflık” gibi kavramlar kullanılmasına ve “güçlü parlamenter sistem” üzerinde çalıştığını belirtmesine rağmen programı netleşmediği için geçmişten farklı ne söylediği ya da söyleyeceği henüz bilinmiyor. Kürt sorunun çözümüne dair neler söylüyor? Alevilere ne gibi somut önerileri sunuyor? Demokratikleşme kriterleri neler? AB ile ilişkileri hangi perspektifte yürütecek? Küresel ve bölgesel ilişkiler için geçmişten farklı neler planlıyor? Somut bir açıklama henüz yapılmadı. Parti programında bunların kapsamlı yazılacağı belirtiliyor. Tabii burada programdan çok zihinsel olarak buna uygun bir yönelim olacak mı? Davutoğlu’nun geçmişte AKP içerisindeki pratik politik pozisyonu dikkate alındığında önemli kuşkular bulunuyor. Bu bakımdan Davutoğlu’nun politik yönelimleri ve belirlediği strateji ciddi güvensizlikler içeriyor.

Davutoğlu’nun örgütlenmesini toplumsal değerleri dikkate alarak yapacağı söyleniyor. Davutoğlu’nun yönetim kadrosunu öncelikle AKP’den gelenlerin oluşturacağı görülüyor. Parti kurma çalışması somutlaştıkça AKP’de istifalar artmaya başladı. Davutoğlu, AKP Genel Başkanlığı ve Başbakanlık yaptığı dönemde AKP içerisinde önemli bir kadrolaşma yarattı. Davutoğlu’nun tasfiye edilmesinde bunun önemli bir etkisinin olduğu biliniyor. Bugün AKP’yi örgütsel olarak çözebilecek en önemli potansiyel Davutoğlu’dur. Belirli bir plan dahilinde örgütlenen ve parti ilanıyla birlikte özellikle Büyükşehir Belediyeleri olarak bilinen bütün illerde örgütlenmesinin ilan edileceği, bunların önemli bir kesiminin AKP’de siyaset yapmış ve aktif görev almış olanlardan oluşacağı belirtiliyor. Davutoğlu’nun öncelikli hedef kitlesinin de muhafazakâr kesimler olduğu ve bunun da daha çok AKP tabanı olacağı açıktır. Ayrıca Kürt ve Alevi kökenli kamuoyunca bilinen bir kısım politikacıların, ‘sol’ çevrelerce tanınan bir kısım simaların da Davutoğlu ekibinde yer alacağı kamuoyuna yansıdı.

Yeni dönemin politik ruhuna uygun dört eğilim oluşturmaya çalışan Babacan

Babacan, Gül’ün yönlendirmesiyle “yavaş, sakin, sağlam, acele etmeden, Erdoğan ve AKP ile doğrudan çatışmadan ama aynı zamanda kendisinden emin” adımlarla yürümeyi tercih ediyor. Babacan ve ekibinin sık sık kamuoyunun önüne çıkmadan, Erdoğan ile dalaşmadan “derin” bir çalışma yaptıkları görülüyor. Babacan’ın, Maliye ve Ekonomi Bakanlığı yaptığı dönemde nispeten bir başarısı olduğu söylenebilir. Tabii bu dönemin ayırt edici özelliği de küresel sermayenin aktif desteğinin olmasıydı. Özellikle Berlin-Londra merkezli sermaye gücünün Babacan-Şimşek ekibini aktif olarak desteklediği ve hareket halindeki sermayenin ülkeye akışına onay verdikleri biliniyor. Aynı şekilde Babacan, şaibeli ilişkilerin içerisinde adını geçirmedi ve AKP kitlesi tarafından sevilen biri olarak ön plana çıktı.

Babacan’ın, kamuoyunda sürekli gündem olmadan, kendi çevresinde oluşturduğu ekibiyle birlikte yoğun bir çalışma yürüttüğü görülüyor. Öncelikli olarak küresel sermayenin desteğini alacağı kesin. Parti programı ve tüzüğünü oluştururken kurumsal yapılar oluşturduğu kamuoyuna yansıdı. Toplumun farklı kesimleriyle iletişim kurduğu ve parti örgütlenmesini, program ve tüzüğünü de bu realiteye göre yaptığını Teke Tek programında açıkladı. Parti programında, “hukuk, demokrasi, insan hakları, şeffaflık” üzerinde şekillenen yönetim anlayışı gibi unsurları ön plana çıkarttı. Ekonomi alandaki başarılarını ve mevcut sorunları ön plana çıkartmadı.

Babacan’ın kuracağı partinin programını hazırlarken partinin örgütsel iskeletini ve kadrolarını da Davutoğlu’nun tersine AKP kadrolarından oluşturmayacağı anlaşılıyor. Farklı politik eğilimleri bir araya getirmeye özen göstereceği, bir bakıma Özal’ın ANAP kurduğu yıllara ya da AKP’nin ilk kuruluş felsefesine atıf yaparak ama değişen süreçleri de dikkate alan bir politik yönelim içerisinde olacağı söyleniyor. Babacan’ın Kürt sorununda ne diyeceği henüz net değil ama Kürt politik çevreleriyle yakın ilişki kurmaya çalıştığını görebiliyoruz. Yine Aleviler konusunda nasıl bir politika benimseyeceği henüz bilinmiyor. Babacan’ın kuracağı partinin arka plan örgütleyicilerinin esasen bir dönem AKP’de üst düzeyde görev yapmış olanlar olacağı açıktır. Ancak vitrinde, tersine, yeni dönemin ihtiyaçlarına yanıt veren kadroların ön plana çıkartılacağı görülüyor.

Davutoğlu-Babacan denklemi

Davutoğlu partiyi kurmak için oldukça acele ediyor. İlk çıkanın etki gücünün fazla olacağını düşünüyor. Babacan ise hiç acele etmiyor. Sakin ve aşamalı bir örgütsel-politik çalışma ile ilerliyor.

Davutoğlu’nun örgütsel gücü ve kadrolarının ezici bir çoğunluğu AKP’den gelecek olanlar oluşturacak. Babacan ise AKP’den kadro devşirmeyi esas almadan kendisine göre ‘yeni’ dinamiklerle yürümek istiyor.

Davutoğlu, Erdoğan ile çatışarak ilerlemek istiyor. Babacan ise Erdoğan ile çatışmadan kendisine alan yaratmak istiyor.

Davutoğlu daha çok muhafazakâr seçmen üzerinde gelişmek istiyor. Babacan ise daha genel bir politika belirleyerek ilerlemek istiyor.

Davutoğlu, AKP’de Başbakanlık dahil olmak üzere görev yaptığı süreçlere ilişkin herhangi bir özeleştiri yapmak niyetinde değil. Belirlediği bütün politikaların arkasında duruyor. Babacan, geçmişteki başarılarda olduğu gibi hatalarda da payımız vardır, geçmişin sorumluluklarında kaçamayız diyerek dolaylı özeleştiri veriyor.

Davutoğlu’nun uluslararası ilişkilerde ve Ortadoğu’da somut ve denetlenebilir bir politik yönelimi henüz yok. Babacan küresel ilişkilere özel bir önem veriyor. İlişkilerini canlı ve etkili tutuyor.

Her ikisi de muhafazakâr gelenekten gelmesine rağmen ‘din’ konusu ikinci planda tutmaya çalışıyor.

Her ikisi de “hukuk, adalet, demokrasi” kavramlarını sık sık kullanmasına rağmen Davutoğlu’nda “devlet adamlılığı/geleneği” yani devletçi kavramlar, Babacan ise “özgürlükler” kavramı ön plana çıkıyor.

Davutoğlu ağırlıklı olarak Anadolu merkezli muhafazakâr orta sınıf sermaye gruplarının desteğini alabilir. Buna karşılık Babacan, İstanbul/Ankara/İzmir gibi büyük kentlerde daha çok ‘batı sermayesi’ dediğimiz büyük sermaye gruplarının desteğini alıyor.

Her ikisi de Kürtlerin önemli bir toplumsal güç olduğunun farkındadır. Bu nedenle Kürtlerin farklı politik eğilimleriyle yakın iletişim kurarak etki alanı oluşturmaya çalıştıkları görülüyor. Davutoğlu Kürt muhafazakarlarına, Babacan da daha çok liberal, Kürt demokrat kimliğini taşıyan kesimlere yönelecektir. Davutoğlu, Dolmabahçe’deki süreci devam ettirerek Kürt sorununda çözümde yeniden inisiyatif alma iddiasını öne sürebilir. Babacan’ın da Kürt sorunun çözümünde bugünkü söylemleri aşan bir kısım politik açılımlar sunması sürpriz olmaz. Her ikisi de Alevilere yönelik bir kısım politikaları daha yüksek bir sesle gündeme getireceklerdir.

Kürtlerin ve Alevilerin oy toplamı %25-30’ların üzerindedir. Bu oran doğrudan politik dengeleri belirleyecektir. 31 Mart 2019 belediye seçimlerinde Kürtler ve Aleviler AKP’nin ciddi bir darbe almasında belirleyici oldular. Olası bir erken seçimde de Kürt seçmen kitlesinin tercihi bütünüyle belirleyici olacaktır. Bu iki grup Kürtlere yönelik özel bir çalışma yapacaktır. Hem AKP’den memnun olmayan hem de HDP’ye eleştirileri olan ya da umudunu kesmiş Kürt seçmenini etkilemeye yöneleceklerdir. Bu yönelim aynı zamanda devletin yeni bir politik stratejisi olarak öne çıkabilir. AKP bölgede gücünü kaybetmeye başlıyorsa bunun yerini Davutoğlu veya Babacan’ın doldurması devlet için “yeni” bir alternatif olabilir.

Tek seçici Erdoğan’ın Davutoğlu-Babacan hamlesi

Erdoğan, Davutoğlu ile doğrudan, Babacan ile dolaylı çatışacaktır. Çünkü Davutoğlu AKP örgütlerini sarsmaya başladı. İstanbul Şehir Üniversitesi üzerinde özellikle Davutoğlu ile hesaplaşması bu sürecin küçük bir adımıdır. Bu nedenle Davutoğlu, parti binalarını İstanbul ve Ankara’da olduğu gibi CHP’nin elinde olan belediye sınırları içerisinde açıyor. Erdoğan-Davutoğlu kapışması önümüzdeki birkaç ayda çok daha sert ve artarak devam edecek. Erdoğan, Babacan’ı da dikkatle izliyor. Çünkü Babacan’ın arkasında ciddi, tecrübeli ve uluslararası ilişkileri güçlü olan bir ekip var. Dış desteği önemli oranda kaybetmiş Erdoğan, küresel desteği arkasına alacak olan bir Babacan’ı ciddi bir tehlike olarak görüp iç politikada etkisizleştirme hamlelerine yönelecektir.

Erdoğan, gerilim politikasını süreklileştiren ve bundan sonuçlar elde eden bir lider. Bugüne kadar muhalefete karşı bu taktiği başarılı bir şekilde uyguladı. Ancak son yerel seçimlerde bu taktik tutmadı ve ters tepti. Erdoğan’ın yine de AKP içerisinden çıkıp kendisine rakip olan bu iki kesimi ‘ihanetçi’ olarak değerlendirip iç dinamiklerini bunlara karşı harekete geçirerek çatışmayı derinleştireceği açıktır. Toplumun karşı karşıya olduğu sorunlar dikkate alındığında AKP’nin gerilim politikası artık ciddi bir etki yaratmıyor. Davutoğlu ve Babacan’a karşı uygulanacak gerilim politikası, bu iki kesimi etkisizleştirmeyip tersine güçlendirmenin bir aracı haline gelebilir. Ancak Babacan ve Davutoğlu’nun tek bir parti olarak çıkmaları da Erdoğan için bir avantaj olabilir.

Bu üçlü arasındaki rekabet-çatışma aynı zamanda birçok bilinmeyenleri de ortaya çıkartacaktır. Belki de AKP’nin içinde yaşananları, iktidar olanaklarını kişisel çıkarları için nasıl kullandıklarını çok daha net olarak göreceğiz. Böylelikle AKP’nin kendi toplumsal tabanı üzerindeki etkisi daha da zayıflayacak.

Davutoğlu ve Babacan eksenli hareketler iç politik dengeleri ciddi oranda etkiler

AKP’nin kendi içerisinde çıkarttığı muhalefetin iki ayrı parti olarak örgütlenmesi ve politik iddialarla toplumun karşısına çıkmaları hiç şüphesiz ki hem AKP iktidarı hem de Türkiye’nin politik dengeleri bakımından önemli bir etkide bulunacaklardır. Geçmişte AKP’den kopup parti kuranlar başarılı olamadılar. Ancak bugün hem ulusla arası ve bölgesel ilişkiler hem de iç politik dengeler önemli oranda değişti. Bu nedenle bu iki hareketin ortaya çıkması gelecekteki iktidar aritmetiğini çok ciddi oranda etkileyeceği açıktır.

Kurulacak olan iki partinin ne kadar oy alacağına dair şimdiden bir fikir ileri sürmek veya iddiada bulunmak gerçekten zor. Ancak politik gelişmeler ve özellikle AKP’ye oy veren toplumsal tabanın giderek yeni arayışlara yönelen ve fiilen bir kopuş yaşayan seçmen kitlenin yeni adresi bu iki eğilim olması oldukça yüksek bir olasılıktır. Davutoğlu ve Babacan hareketlerinin toplamda alacakları %3-5 oy dahi Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığına son verecektir. Öyle ki %1 de %5 de Erdoğan için aynı sonucu doğuracaktır.

Erdoğan, bu iki lideri parti kursa dahi seçime girmelerini engelleyecek bir formül bulabilir mi? Ya da mevcut yasaları zorlayarak böyle hukuksuz bir adım atar mı bilemeyiz. Ancak, Mart 2020’de sürpriz erken genel seçimlere giderek bir sonuç almaya çalışabilir.

Bazen küçük matematiksel hesaplar, politik ilişkileri ve dengeleri ciddi oranda değiştirebilir.  Bu iki liderin kuracağı partilerin önümüzdeki süreçte ittifak ilişkilerini de çok yönlü etkileyeceği çok açıktır. Devleti temsil eden farklı politik eğilimler bu süreçte yeniden sahne alacaklardır. Sistem kendi iç politik ilişkilerini ve dengelerini yeniden belirlerken aynı zamanda “yeni” liderleri ön plana çıkartabilir. Önemli olan sistemin sürekliliğini sağlamaktır.

Devlet aklının öncelikli hedefi sistemin dışında kalan ve muhalif olan politik güçlerin etki alanını sınırlamaktır. Bugünkü güç ilişkileri içerisinde saldırının hedefinde bulunan HDP’dir. HDP, bu planları bozacak politikalar üretmez ve toplumsal dinamiklerini güçlendirmez, geleneksel tabanına güven vermezse, devlet aklı HDP’yi sürecin dışına atabilir. Oyunu bozmak da çözüm üretmek de yine HDP’nin elindedir. Başarma şansı var mı? Yüksek. Ancak bugünkü yönetimle, politika tarzıyla, örgütsel kadrolarla ciddi sıkıntılar yaşayacağı görülüyor.

Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu