Aktüel Yorum

Faşizm hortluyor

3. Dünya Dünya Savaşı, bir öncekinde yenilmiş olan faşizmlerin tekrar vücut bulmasının önünü açıyor. Avrupa’da Alman militarizmi yeniden ayağa kalkarken (Ukrayna savaşına dalmakta görece mesafeli duran Savunma Bakanı Christine Lambrecht’in istifa ettirilmesi ABD teşvikiyle geliştirilen militarizmi onun yeterince temsil edemediğinin sembolü olarak görülmeli) Mussolini’nin torunları İtalya’da iktidara geldi. Savaşın Uzak Doğu’ya genişleme eğilimi ise Hirohito faşizminin ruhunun hortlaması için “meşruiyet” zemini oluşturuyor. Bütün bunlar 2. Dünya Savaşı sonrası oluşan denge, anlaşmalar, değerler vb. hepsini fiilen yok saymaktır.

Geçtiğimiz hafta Japonya Başbakanı Kişida, “ruh diriltme” işlemi sırasında  “Çin, Kuzey Kore ve Rusya ile mücadelesine katkı sağlayabileceği” bahanesiyle  İtalya, Fransa, İngiltere, Kanada ve ABD’yi ziyaret etti. Bu tur sırasında ABD ve Japonya stratejik ittifaklarını derinleştirme kararı aldı. İki ülke Doğu Çin Denizi ve Tayvan çevresinde yoğunlaşan “Çin askeri tehdidi”ne karşı yeni planlarını duyurdu. İki ülke yönetimi Japon adası Okinawa’da yeni bir deniz kıyı alayı oluşturma kararı aldı. Hali hazırda Japonya’da 54 bin ABD askeri,  bir uçak gemisi başta olmak üzere onlarca Amerikan savaş gemisi bulunuyor.

Ayrıca Japon Başbakanı Kişida, İngiltere’yi ziyareti sırasında  birbirlerinin topraklarında kuvvet konuşlandırılmasına izin veren bir “savunma” anlaşmasına imza attı. Açıklamada bu adımın “İngiltere ile Japonya arasında 100 yıldan uzun süredir yapılan en önemli savunma anlaşması” olduğu vurgulandı.

Biden yönetimi Çin’i çevreleme stratejisini uygularken aynı zamanda “faşizmi diriltme uzmanı” gibi davranıyor. Çin ve Rusya’yı işaret ederek “daha kötülere” karşı dünyanın genelinde militarizmi ve faşizmi teşvik edici politikalar uyguluyor. Açık olan, post-modern karakterli savaşın ana aktörlerinin hiç birinin barış düşlemediği. Geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden devrimci filozof Gáspár Miklós Tamás 20. yüzyılın galibinin faşizm olduğuna inanıyordu. İçinde bulunduğumuz zaman belki de onu doğruluyor.  Tamás’da “Tek Yol Devrim ! ” diyenlerdendi…

ABD-TC ilişkileri

ABD’nin faşizme güç verme politikalarından TC’ de payını alıyor. Geçen hafta Biden yönetimi yeni F-16 savaş uçaklarının Türkiye’ye satışına onay verilmesini istediği bilgisi basında yer aldı. 20  milyar dolarlık satış kapsamında 40 yeni savaş uçağı verilecek ve Türkiye’nin elindeki mevcut F-16’lar için 80 güncelleme kiti yer alıyor. Çavuşoğlu’nun bu hafta ABD’de yapacağı görüşmelere TC tarafı büyük umut bağlıyor. Fakat Biden yönetiminin pazarlık yapmak isteği açık. TC’nin savaştaki pozisyonu netleşmeden böyle bir adım atılmaz. ABD’nin elindeki kozlardan biri olan Halkbank davasındaki gelişmeler, İsveç ile Finlandiya’nın NATO üyeliği meselesi, TC-Rusya-Suriye “müzakereler”i  ilişkilerin nereye doğru seyredeceğiyle ilgili birer faktör olacak.

Biden’ın Erdoğan’a özellikle seçim öncesi koltuk çıkan bu yaklaşımına açık itirazlar da var. Temsilciler Meclisi’ndeki rahatsızlıkların yanı sıra Senato Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Bob Menendez bir kez daha TC’ye F-16 satışına karşı çıktı. Menendez, Erdoğan’ın  insan hakları ve demokratik normları hiçe saydığını, komşu NATO müttefiklerine karşı endişe verici, istikrarsızlaştırıcı davranışlarda bulunduğunu; Erdoğan tehditlerini durdurana ve güvenilir bir müttefik gibi davranmaya başlayana kadar da bu satışı onaylamayacağını söyledi. Menendez özetle, TC’nin ABD’nin sadık bir müttefiki olmasını, Rusya’dan uzak durmasını istiyor. Gerisi laf! Çünkü örnek verecek olursam, demokrasiyle hiç de alakası olmayan Suudi Arabistan’a satılan ve Yemenliler’in tepesinde patlayan bombaların satışına Menendez’in itiraz ettiğini hiç duymadık. Sadece geçenlerde Suudi yönetimi petrol üretimini artırmayınca küplere binmiş.

Zira aynı Menendez, ABD’nin Yunanistan’a F-35 savaş uçağı satma kararınınsa, “iki ulusun toplu savunma, demokrasi de dahil olmak üzere ortak ilkeleri savunma yeteneklerini güçlendirdiğini” iddia etti. Kusura bakmasın ama bu sözler salt vıcık vıcık sağcılık, demogoji ve pragmatizm kokuyor. Yunanistan’ın militarize olması başta göçmenler olmak üzere tüm ezilen, sömürülen kesimler üzerinde baskıyı ve polis terörünü artırıyor. Üniversiteler özerkliğini kaybediyor. Tabii bunlardan ona ne?

Velhasılı kelam Menendez’in yaklaşımı maalesef  ilkesel bir çerçevede değil. Yarın Biden yönetiminden gelecek baskılara boyun eğmeyeceğinin bir garantisi yok!..

Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Reklamı engelleyerek iyi yapmışın, yazıya odaklanmakta fayda var.