Aktüel Yorum

Bizler Kimiz?

Bizler Kimiz?

3 Aralık 2017, Özgürlükçü Demokrasi

Celalettin Can

 

78 liler dün Antep de dostları ve arkadaşlarıyla Dayanışma Gecesinde buluştu. Çoklu, coşkulu ve zengin bir buluşmaydı. Antep deki bütün demokratik kuruluşlar, sendikalar, meslek odaları, siyasi partiler, Antepin yakın köylerinden insanlarımız gecedeydi. Elele, omuz omuza halay çektiler, şarkılar söylediler… Hele Mehmet Tunç,”Diz çökmeyeceğiz” söylemiyle sanki gecenin konuğuydu.  Mehmet Tunç mu, Mahir, Deniz, İbrahim, Haki Karer, Che dahil bütün ölümsüzlük yolcuları oradaydı sanki.. Kısacası duygu ortamı görülmeye değerdi.

Uzatmadan sözü gecenin manifestosuna bırakalım:

Bizler 68 kuşağının öğrencileriyiz!

Denizlerin, Mahirlerin, İbrahimlerin küçük kardeşleriyiz!

Her darbeye inat, yeniden dirilen 78 kuşağıyız biz!

1970’li  yıllarda  şovenizme, faşizme  ve  emperyalizme karşı direnenleriz!

Cumhuriyet tarihinin gördüğü, en yurtsever,  devrimci kuşağız biz!

1 Mayıs 1977’de, 16 Mart’ ta,   Balgat’da, Bahçelievler’ de,  Maraş’ ta, Siverek’ de, Dersim’de, Aybastı’da, Artvin’de katledilen   halkız, halkın devrimci evlatlarıyız  biz!

1970 ‘li yıllarda ABD emperyalizminin faşist-gerici güçler eliyle, Türkiye’ ye giydirmek istediği deli gömleğine  karşı  kanı canı pahasına direnenleriz!

Cumhuriyet tarihinin hiçbir kuşağının  ödemediği kadar bedel ödeyenleriz biz!

Sadece bu memlekette değil, Dünya’nın   neresinde olursa olsun, bir adaletsizlik, katliam ve zulüm  yaşanmışsa, protesto edenleriz!

Halkların çocuklarıyız biz!

12 Eylül  Darbesi ile birlikte, hiç  yaşamamış sayılan, unutturulan, lanetlenen, kurşunlanan, idam   edilen, zindanlarda çürütülen  yüz binlerce ve yüz binlerce genç insanın   yarattığı 78 kuşağıyız biz!

Toprağa düşenlerimiz  darbeden bu yana, sessizce defnedildiler.

Nice arkadaşlarımızın  mezarı, yaban otlarının arasında yitip gitti.

İşkencede, açlık grevlerinde yitirdiğimiz   nice arkadaşlarımızın resimleri polis arşivlerinde sarardı.

Darbeden yıllar sonra yitirdiklerimizi sayıyor, mezarları nerede, nasıl katledildiler, bunu açığa çıkarmaya çalışıyoruz.

Bir söz uğruna neler yaşanırmış, bunun hikâyesini, romanını, şiirini yazmaya, belgeselini, filmini, tiyatrosunu   yapmaya, yaşanmış deneyimlerle yeni kuşaklar arasında köprü örmeye çalışıyoruz.

Onlarca yıl yattıkları Metris, Mamak, Diyarbakır zindanlarından başı dik, alnı temiz çıkanlarımız kendilerini çok daha baskıcı, sömürücü, dışa bağımlı ve bir o kadarda vicdansız bir zindanın içinde buldular.

Bunun  bilimsel bir izahını yapmaya, karşı ilişkilerini örmeye çalışıyoruz.

Tutsaklarımız zindan kapılarından sessizce tahliye edildiler.

Hiçbirimiz zindandan çıkarken, Tupamaroları   karşılayan on binler gibi, eski yoldaşlarımızın bizleri karşılamasını beklemedik.

İstemez miydik?

12 Eylülcüler darbe yapmakla yetinmemişler, Türkiye’nin gelecek on yıllarını planlamışlardı.

Anayasasıyla, kanun ve kararnameleriyle, Milli Güvenlik Siyaset Belgesiyle, “gizli” yönetmelikleriyle, darbeciliği kurumsallaştırmışlardı.

Görünen “yasal” devleti kontrol  altında tutan paralel bir devlet veya odağında askerin olduğu devlet  çekirdeği, sürekli darbecilik biçiminde sıkı sıkıya örgütlenmişti.

Şekli bir parlamentarizm eşliğinde, toplum hayatımızı kontrol ediyordu bu çekirdek!

Türkiye toplumu bu darbe rejimiyle hesaplaşmayınca, Baasvari Tek Adam rejimi bu zemin üzerinden gelişecekti!

Sürekli darbeciliğin adı 15 Temmuz Darbe Girişimi, OHAL Rejimi ve Kanun Hükmünde Kararnameler olacaktı…

Yıllar ve yıllarca özgürlüğe, adalete, eşitliğe, toplumsallığa dair ne varsa yasaklandı.

Toplumun düşünce ve davranış genetiği değiştirildi, güce saygı duyan, çıkarına uygun düşmeyeni sevmeyen, sevmediğini ötekileştiren, ötekileştiremediğini bir şekilde yok eden bir toplum tiplemesi ortaya çıktı.

Bir toplumun toplumsallığının çözülmesi, sahte ilişkilerin egemen olmasıydı bu!

Darbe rejiminin bekası bu özellikte bir toplumun sürekliliğine bağlıydı.

Edirne’den Hakkâri’ye, İstanbul’dan Antep e,  Diyarbakır’a Artvin’e  kadar  halklar ve haklar inkâr edildi, son derece ağır insan hakları ihlalleri yaşandı.

Toplum ve halkın derinlerinde açılan yaralar kanıyor hala!

Yaşanmış ağır insan hakları  ihlalleriyle yüzleşmeden, toplumsal yaralarımızı adalet duygusuyla sarmadan, sağlıklı ve işleyen bir demokrasiyi  kurmanın olanağının olmadığı bir noktaya geldik.

Bu tüm toprağa düşenlerimize de borcumuzdur!

Bilelim ki hiçbir şey boşuna yaşanmadı!

İşte bu nedenle nedenle gerçekle yüzleşelim,  süregelen  geçmiş  gerçekle hesaplaşalım. Zulme karşı direnelim…

Bunu ayırımcılığın değil eşitlikçiliğin, baskıcılığın değil özgürlükçülüğün, zorbalığın değil kardeşlikler adaletinin egemen olduğu bir toplumda yaşamak için yapalım…

Celalettin Can

78'liler Girişimi Sözcüsü, HDP MYK ve PM Üyesi
Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu