Aktüel Yorum

Hasan Nasrallah’ın öldürülmesi

Doksanlı yılların başında Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ABD yönetimi hızla yeni duruma uygun bir strateji geliştirme yoluna gitti. Samuel P. Huntigton’un Medeniyetler Çatışması adlı kitabı da o yıllarda popüler olmuştu.

Amerika’da hem akademi hem de devlet Sovyetler sonrası ortaya çıkan tek kutuplu dünyanın uzun bir süre böyle gidemeyeceğini ve bir gün kendilerini dengeleyecek güçlerin ortaya çıkacağını daha o günlerde ön görmekle kalmamış, raporlamış, hatta uzun yıllar Amerikan devletine danışmanlık yapmış Huntigton eliyle kitaplaştırmışlardı.

ABD’nin o yıllarda hızla enerji hatlarının geçiş güzergahlarına ve deniz yollarına hâkim olma çabası aslında potansiyel rakiplerinin ortaya çıkışını geciktirmek içindi. Bu benim yorumum değil, bunu ABD doktrin olarak ilan etti o yıllarda.

Doksanların başında ABD’yi yönetenler iki şeyin altını çiziyorlardı; bunlardan ilki, enerjinin kaynağında, bu mümkün değilse geçiş güzergahında etkili olmak. İkinci olarak da uçak gemileri ile tedarik hatlarını kontrol altına almak.

Bu ABD’nin dünya egemenliğinin en önemli iki ayağını oluşturuyordu. Huntigton ve o yıllarda ABD başkanı olan Clinton adıyla hazırlanan doktrinde “dünyaya bin yıldan daha fazla hâkim olan Roma İmparatorluğu bile bir gün gelip dağıldı; ABD de bir gün dünya egemenliğini kaybedecek; fakat biz bugünden aldığımız tedbirlerle bu süreci uzatabiliriz!” diye bir yaklaşım geliştirmişlerdi.

İşte o akla, hayale sığmayan; Irak işgali, Afganistan’ın işgali, 11 Eylül ve bir dizi olaylar bu atmosfer içinde ortaya çıktı. Aslına bakarsanız ABD, Irak’ta ve Afganistan’da mızrağı çuvala sığdırmaya çalışmıştı!

“Ne kadar başarılı oldu?” Bu tartışmalı; fakat bütün bu olan bitenin temel nedeni arka plandaki bu düşünceydi. Nitekim o yıllarda ABD’yi yönetenlerin dedikleri günümüzde kendine bir karşılık yarattı.

ABD artık dünyada tek süper güç değil; Çin hızlı adımlarla geliyor. Rusya/Çin ittifakını ABD uzun bir süre engellemek için elinden geleni yaptı. Fakat mümkün olmadı; Rusya ve Çin ilişkileri boyutlanarak gelişiyor.

Belki tek başına hala Çin ABD’yi dengeleyemez; fakat Çin/Rusya ittifakı önemli bir ağırlık merkezi haline geldi ve bu dünyanın her yerinde özellikle Ortadoğu’da her geçen gün daha fazla hissedilir oldu.

İşte Türkiye, İran ve İsrail bu yeni duruma uygun askeri/politik ve ekonomik pozisyon almaya çalışıyorlar. İsrail’in bütün dünyanın gözünün içine bakarak yaptığı katliamlar Çin ve Rusya’nın henüz Ortadoğu’da oyun kurucu olmadığı bir dönemde etki alanını en üst noktaya çıkarmak için giriştiği eylemlerdir.

Birgün bunun artık olanağının kalmayacağını İsrail biliyor, o gün gelmeden mümkün olan her şeyi yapmak istiyor. İsrail, İran’ın nükleer bir güç olduğu, Rusya/Çin ittifakının etkisini artırdığı bir Ortadoğu’da bütün bunların mümkün olmadığını biliyor ve İran’ı, daha doğrusu ABD/İsrail karşıtı bloku erken doğuma zorluyor.

İsrail’in İran içerinde yaptığı saldırılar, Gazze’de giriştiği işgal saldırıları, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ı öldürmesi kanaatime göre bu hesaplar üzerinden gerçekleşen operasyonlardır.

İsrail bununla hem karşı cepheyi geriletiyor hem de kendisine bağlı güçleri moral olarak tahkim ediyor. Dikkat edin, Arap dünyasında etkili olan Suudi Arabistan, Katar, BAE, hatta Mısır bile sadece izliyor. Çünkü onlar da İsrail’in Ortadoğu’da İran’ın etkisini azaltma çabasından memnunlar!

Ortadoğu uzun süreli bir kaos dönemine girdi, güçlü olan kazanacak. Kürtler böyle bir dönemde asla zaafa düşmemeli, her anlamda güçlenmenin yollarını bulmalı, iç ihanete prim vermeden yoluna devam etmelidirler.

Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Reklamı engelleyerek iyi yapmışın, yazıya odaklanmakta fayda var.