Aktüel Yorum

KDP’nin ihaneti ve bölgenin geleceği

Birinci ve İkinci Körfez Savaşları sadece Irak’ın değil, bütün bölgede İkinci Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkmış devletler arası güç ilişkilerini önemli ölçüde değiştirdi. Aradan birkaç yıl geçtikten sonra ortaya çıkan Arap Baharı ise bölgede sadece devletler arası güç ilişkilerini değil; bölge halkları arasındaki ilişkileri de sosyal ve ekonomik açıdan değişime uğrattı.

Yeni durum kendi içerisinde halkların ortak ve özgür yaşamı açısından kimi olumluluklar barındırmakla birlikte, çok ciddi riskleri de barındırmaktadır. Öncesinde özellikle despotik Irak ve Suriye rejimlerinin baskısı altına yaşayan başta Kürtler olmak üzere birçok ulus ve inanç söz konusu rejimlerin zayıflaması sonucunda kendilerini hızla örgütleme ve ifade etme olanağına kavuştular.

Fakat özgürlüğü uzun vadeli güvenceye almak için bunun yeterli olmayacağı geldiğimiz noktada bir kez daha net olarak ortaya çıkmıştır. Ortadoğu bölgesinde uzun yıllara dayalı ceberut devlet geleneği bütün halklar özgürleşmeden ortadan kaldırılamaz.

Ortadoğu’da hüküm süren bin yıllık ceberut devlet geleneği hala kara bir bulut gibi bütün halklarımızın üzerinde dolaşmaktadır. Kimi zaman Irak ve Suriye’de olduğu gibi gerileyebilir, fakat fırsatını bulduğunda en ilkel haliyle kendini yeniden örgütler ve halklara kan kusturmaya çalışır. İşte bundan dolayı Ortadoğu’da ya herkes özgür olacak ya da hiç kimse!

Geçmişte güçlü bir Irak ve Suriye toplumu yoktu, milyonlarca insanın aleyhine örgütlenmiş Saddam ve Esad rejimleri vardı. Her ikisi de hem bölgesel hem de küresel anlamda güçlü bağlara sahiptiler ve Türkiye’deki hükümetler bölgesel güç ilişkileri açısından hem Saddam hem de Esad rejimini dikkate almak zorundaydılar.

Fakat gelinen noktada devletler düzeyinde bölgesel güç ilişkileri tamamen değişmiştir. Artık politik ve askeri olarak Türkiye’yi caydıracak bir Irak ve Suriye devleti yoktur. Türkiye her iki ülkeyi de bir tür yeni sömürgesi haline getirmek istiyor; bunun için elindeki bütün ekonomik ve askeri imkanları kullanmaktan çekinmiyor. Son günlerde Türk hükümetinin dilinden düşürmediği “Kalkınma Yolu Projesi” aslında Irak’ı yeni sömürge haline getirmek için geliştirilmiş ve Irak’a dayatılmış bir projedir.

Her iki ülkede de işgalci konumunda bulunan Türkiye, iki ülkeyi de fiilen bunu kabul etmeye zorluyor. Bir yandan Suriye ile görüşmek istediğini söylüyor; diğer yandan ise Suriye’de askeri varlığını artırıyor, işgali tahkim ediyor.

Erdoğan, Irak’ı hem askeri olarak hem de Fırat ve Dicle’den akan suyu daha da azaltmakla tehdit ediyor. Geçmişte sahip olduğu su kaynakları ve petrolü ile bölgenin en güçlü ülkelerinden biri olan Irak günümüzde bölgenin en problemli ülkesine dönüşmüştür. Birleşmiş Milletler yayınladığı küresel su problemi raporunda 2040 yılında Irak’ın mutlak susuzluk sorunu ile karşı karşıya kalma ihtimalinden bahsediyor.

Irak’ta yaşayan milyonlarca insan Erdoğan rejiminin suyu silah olarak kullanmasından dolayı tarım yapamaz ve hayatlarını sürdüremez noktaya geldiler. KDP’nin ve Barzani ailesinin Kürt halkına ihaneti Erdoğan’a bölgede geniş bir alan açmıştır.

Erdoğan rejimi KDP ihaneti üzerinden sadece Kürt Özgürlük Hareketi’ne karşı değil, bütün bölge halklarına karşı üstünlük sağlamaya çalışmaktadır. Aslında işlerin bu noktaya gelmemesi için Irak hükümetleri çok direndiler; fakat KDP’nin sürekli ve ısrarla Erdoğan rejiminden yana tutumu/ihaneti onları Türkiye ile iş birliğine zorladı.

Gelinen noktada yerli işbirlikçilik Kürt özgürlüğünün en büyük engelli haline gelmiştir; devlet en eski kodlarına dönmüş Kürt’ü Kürt’e kırdırmak istemekte ve KDP buna gönüllü destek vermektedir.

Erdoğan hükümeti içerisinde Hakan Fidan, Mehmet Şimşek ve Cevdet Yılmaz gibi etnik olarak Kürt olanların öne çıkarılması, Hüda-Par’ın adeta hükümet ortağı yapılması ve KDP’nin Irak’ta sadece Özgürlük Hareketi’ne karşı değil, bütün bölge halklarına karşı kullanılması Türk devletinin yeni yayılmacılık siyasetinin bir parçasıdır. Türk devleti bölgesel yayılmacılık siyasetinde yüz yıl sonra yeniden Kürtleri koç başı olarak kullanmak istiyor.

İşbirlikçi Kürtlük bölgeyi felakete götürür; deşifre edilmelidir. Demokratik ulusçu Kürtlük ise sadece Kürtleri değil, bütün bölgeyi özgürleştirir.

Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu

Reklam Engelleyici Algılandı

Reklamı engelleyerek iyi yapmışın, yazıya odaklanmakta fayda var.