Seçimler ve ilk düğme
Türkiye’de siyasetin ilk düğmesi Kürt siyasetidir. Bu ilk düğmeyi yanlış iliklerseniz gerisi de yanlış gidecektir. Cumhuriyetin ilanından beri, yani yüz yıldır bu böyle olmuştur. Son kırk yılda ise bu gerçeğin kırk defa ve acı bir biçimde doğrulanmasına tanık olduk.
Kürt halkının varlığını, dilini, kültürünü ve özgürce yaşama hakkını inatla red ve inkar eden egemen şoven siyaset, her türlü çözüm ihtimalinin önünü tıkamayı siyaset sanıyor. Bu siyaset mühendislerinin bütün projeleri deprem bölgesindeki kaçak binalar gibi çöktüğü halde, hala ve inatla ayakta kalmaya çalışıyorlar. Halkların her türlü değişim-demokratikleşme çabalarını kanla bastırmayı kahramanlık ve çözüm zannediyorlar. At gözlüğüyle dünyaya bakışları hiç değişmedi. En sağından en soluna kadar Türkiye siyasetinin çıkmazı buradadır.
Türkiye adeta bir siyasetçi ve siyasi parti mezarlığına dönmüştür. İlk günden beri “yasal”- yasadışı her yolla, şiddetle, siyasi cinayetlerle ve tutuklamalarla Kürt siyaseti susturulmak isteniyor. Hiç birisi Kürt siyasi hareketini muhatap almak istemiyor.
Öcalan üzerinde süregelen ahlaksız, hukuksuz ve zalimane tecritten, zindanlara atılan seçilmiş siyasetçilere kadar hepsi de tek amaca yöneliktir: Halkın iradesini kırıp teslim almak. Erdoğan-Bahçeli diktası da, sahte muhalefet liderleri de bu konuda hemfikirdir. Her fırsatta eline bir çubuk geçirip ekran başına geçen medya generalleri de, diğer siyaset erbabı da Kürt halkına tehditlerle karışık akıl vermekten yorulmuyor. Halkın sesine kulak vermek, “Siz ne istiyorsunuz” diye sorup dinlemek yerine, halkın sesini bastırmak ve susturmakla meşguller. Gerçi halk bunları ne kadar dinliyor, ne kadar etkileniyor ayrı konu…
Onlar her gün Kürt halkı ne yapmalı, nasıl yapmalı diye çene çalıyor. DEM Parti’ye yönelik suçlama, kışkırtma ve saldırılarla “Üçüncü Yol”u kapatabileceklerini sanıyorlar. DEM Parti’nin politikasını anlamak yerine tam tersine her politikasını kime yarar diye hesap edip suçlama konusu yapıyorlar. Şüphesiz ki siyasette niyetler de niyet okumak da bir işe yaramaz. Bilerek ya da bilmeyerek yol açılan sonuçlar da önemlidir. Bu sonuçlar da siyasetçilere bir sorumluluk yükler. Ama bırakalım buna DEM Parti kendisi karar versin.
Bugüne kadar tutuklanan, vurulan hala zindanlarda olan vekiller, eşbaşkanlar ve üyeler için bir söz etmeyenlerin, bugün bütün maharetlerini DEM Parti’ye akıl vermek üzere harekete geçmesi çok şaibeli ve çirkin bir tavırdır. Kürt siyasetini tasfiye etmek için elbirliğiyle zindanlara dolduranlar her sıkıştıklarında Kürtlerin desteğini istiyorlar. Bu desteği alamazlarsa her türlü suçlamayla saldırıya geçiyorlar. Sanki halk onlardan birisini seçmeye-desteklemeye mecburmuş gibi. Sanki Kürtler onları desteklemek için siyaset yapıyormuş gibi.
Burada esas önemli olan konu da halkın seçme-seçilme, genel ve eşit oy hakkının fiilen geçersiz sayılmasıdır. 7 Haziran 2015’den beri birçok seçim yapıldı. Ama halkın binbir engeli aşarak seçtiği vekiller, belediye eşbaşkanları her türlü saldırıya uğradıktan sonra zindana atıldı. Şu anda birçok eski vekil ya zindanda ya da sürgünde. Yenileri de aynı tehdit altında.
Belediye eşbaşkanlarının yerinde yeller esiyor. Belediyeler kayyımların işgali altında. Türkiye siyaseti bunları sanki kader gibi kabullenmiş. Türkiye siyaseti hala DEM Parti’yi yok sayma ve yok etme emelleri peşinde. Durum böyle olunca siyaset de kilitleniyor. Bu kadar baskıya saldırıya rağmen halk güçleri onurla direniyor ve mevzilerini koruma mücadelesinden vazgeçmiyor. Zulme boyun eğmiyor.
Siyasi diyalog, çözüm ve barış isteniyorsa öncelikle Halk Önderi Öcalan üzerindeki tecride son verilmelidir. Atanmışlar değil seçilmişler yönetmeli diyerek iktidar olanlar zindanlardaki vekil ve belediye başkanlarını serbest bırakmalı ve yeni seçileceklere de güvence vermelidir.
Yani özet olarak demokrasi gömleği giyilecekse öncelikle ilk düğme doğru iliklenmelidir.