Aktüel Yorum

“Tersten provokasyon”

Bu yazıyı gazeteye ilettiğim sırada belki İmralı heyeti, Başkan Öcalan’ın mesajını açıklamış olacak. Peşinen söyleyebilirim ki, bu mesajın içeriği ne olursa olsun, Başkan Öcalan yalnız Kürt ve Türk halklarının değil, tüm bölge halklarının ve Üçüncü Dünya Savaşı’nı büyük bir kaygıyla ve çaresiz izleyen dünya halklarının hayati çıkarlarına en gerçekçi, demokratik çözüm yolunu gösterecektir.

Geçen yazımda ifade ettiğim gibi, Türk devleti, Nazan Üstündağ’ın da dediği gibi, aralarında KCK’nin de olduğu “jeo-politik aktörler”in ya da “jeo-politik somut durumun” dikte ettiği yönde bir karara yönelmiştir. İdeolojilerinden ve niyetlerinden bağımsız olarak bu yönelim “realist” bir yönelimdir. Aksi yönde direniş, sonucu belli olmayan maceralara ve felaketlere kapı açacaktır. Belli ki devlet böyle bir maceradan ve felaketten korunmanın en önemli yolunu seçmiştir ve Başkan Öcalan’ı bu nedenle muhatap olarak tekrar kabullenmiş ve O’nunla fiilen müzakereye başlamıştır.

Bu müzakere, bütün siyasi müzakerelerde olduğu gibi, ne Kürt Özgürlük Hareketi’nin arzu ettiği, ne de Türk devletinin niyetlendiği bir anlaşmayla sonuçlanmayacaktır. Uluslar arası ve ülke içindeki siyasi ve toplumsal özneler arasındaki güç dengeleri tarafından belirlenecektir. O nedenledir ki, bu dengenin “dengesizlikten” çıkması için, Başkan Öcalan en küçük bir kişisel talepte bulunmamakla birlikte, KCK, Öcalan’ın özgürlüğü için var olan hamleyi acilen ve çok büyük bir mücadeleyle yeni aşamaya yükseltme çağrıları yapmaktadır. Müzakerede, kimin daha çok, kimin daha az taviz vereceğinden daha önemli olan, müzakere masasına oturanların hukuki eşitliğidir. Esaret altında olanla, devleti tek başına temsil edenin oturduğu masada eşitlikten söz edilemez.

Buna rağmen Başkan Öcalan’ın bilimsel birikimi, eşsiz tecrübesi, zekası ve iradesi bu eşitsizliğin yarattığı olumsuzluğu dengelemeye şu ana kadar yetmiş, karşısındaki güç onun “ne diyeceğine” kulaklarını dört açmıştır. DEM Parti heyetinin ziyaret ettiği bütün partiler, iki parti dışında Türk-Kürt kardeşliği temelinde, kimi tereddütlere rağmen Başkan Öcalan’ın 7 maddelik deklerasyonuna pozitif bir tutum almıştır.

Ancak bu dengeye karşı şu anda büyük bir provokasyonla karşı karşıyayız. Bu provokasyon, Bahçeli’nin ismiyle müsemma devlet adına başlattığı adı konulmamış sürece başından beri ayak direyen, zehirli diliyle bu süreci zayıflatan Recep Tayyip Erdoğan ve etrafındaki ekip tarafından yapılmıştır. Kürt halkının imana gelmez düşmanı, faşist Zafer Partisi’nin Genel Başkanı Ümit Özdağ’ı, emrindeki kara ünlü savcının eliyle tutuklatmıştır. Bu, adı konmamış “sürece”, “tersten yapılmış bir provokasyondur.” Bahçeli’yi susturmak için Sinan Ateş cinayetindeki MHP’lilerin dosyasını kapatmış, buna karşılık, Bahçeli’nin tabanını oyan Özdağ’ı tutuklayarak, bu tabanın hızla Zafer Partisi’ne kaymasının önünü açmıştır. Bahçeli MHP’nin beş altı kurucusundan biri olan Yüzbaşı Muzaffer Özdağ’ın oğlunu savunamayacak pozisyonda bocalamaktadır.

Ama bu “tersten provokasyonun” amacı, baskısı altında olduğu jeo-politik durumun dikte ettiği adımları atmamak için “eğer bu adımları atarsam Zafer Partisi ve İyi Parti iktidarımın sonunu getirir, siyasi istikrar bozulur ve bu da siz küresel güçlerin çıkarına olmaz” bahanesini yaratmaktır. Yaratmıştır da.

Aynı zamanda bu “tersten provokasyon” CHP yönetiminin adı konmamış sürece destek vermesini önleme amacına da hizmet etmektedir. Bu yolla sistem içi partilerin Erdoğan’a karşı “istifa ve erken seçim” şiarıyla gelişmekte olan muhalefeti, bu provokasyonla “sürece” karşı yıkıcı bir muhalefete dönüştürme ihtimalini büyütmüştür. Daha şimdiden CHP yanlısı medyada “Apo’nun serbest bırakılması ve karşılığında Erdoğan’ın yeniden başkan olması” diye tanımlanan uydurma “plana”, gerçekte adı konmamış “sürece” karşı, düpedüz ifade edildiği gibi “baltalama” amaçlı ittifak sesleri yükselmeye başlamıştır. Kafasında kırk tilki kuyrukları birbirine değmeden dolaşan Erdoğan böyle bir ittifak “sürece” karşı kurulursa, bu ittifakı bir günde darmadağın edebileceğini bilmektedir.

Eğer Saray rejimine karşı güçler Zafer Partisi ve İyi Parti’nin peşine takılırsa, Erdoğan tıpkı Dolmabahçe Mutabakatıyla birlikte nasıl Cemaat’i çöpe attıysa, bu adı konmamış “süreci” de, Bahçeli’yle birlikte çöpe atmakta tereddüt etmeyecektir. 2015’te bunu yaptıktan bir yıl sonra yaptığı gibi, CHP’yi de, İyi Parti’yi de, Zafer Partisi’ni de, Bahçeli kimbilir nerede arabesk şarkılar mırıldanıyorken, yeni bir Yenikapı “ruh çağırma seansına” davet edecektir. Ama böyle bir durum, Erdoğan’ın birinci “çöpçülüğü” nasıl Türkiye’yi akıl almaz ekonomik ve jeo-politik krizlerle yüz yüze getirdiyse, çok daha vahim sonuçlara yol açacaktır.

O nedenle önerimi tekrar ediyorum: DEM Parti, elde edilen “müzakere” imkanını sonuna kadar sürdürürken, CHP, muhalefet partisi olmanın gereği olarak Erdoğan rejimine karşı ekonomik krizin sonuçlarına, Ortadoğu savaşına daha beter bulaşmanın yarattığı tehlikelere, diktatörlüğün siyasilere, belediyelere ve medyaya karşı yargı sopasıyla saldırılarına karşı radikal bir şekilde karşı koymalı, zaman kaybetmeden kendi Cumhurbaşkanı adayını açıklamalı, bu adayın etrafında güçlü bir seçim kampanyası örgütlemelidir. Ama CHP bu kampanyayı, Zafer Partisi ve İyi Parti’yle birlikte, adı konmamış “sürece” karşı bir kampanyaya çevirirse, hem Erdoğan rejimine Kürt halkının desteği olmadan son veremez, hem de iktidar hırsıyla Türkiye’nin son şansı olan “demokrasi yoluyla barış” imkanına yazık eder.

Kürt halkı Öcalan’ın önderliğinde bütün var olan örgütleriyle birleşmiş, “müzakere” yoluyla demokratikleşmeye doğru yürümekte, Türk halkı da CHP’nin kendisine aynı amaç doğrultusunda öncülük etmesini beklemektedir. Eğer Özgür Özel ve arkadaşları bu öncülük misyonunu göze alamazsa, bilelim ki, kendi partilerinin birliğini ve seçmen bütünlüğünü bile koruyamazlar.

Ege’de Yunanistan’la, Kafkasya’da İran’la, Karadeniz’de Rusya’yla, Suriye’de halkların özerk bölgesiyle düşmanlaşan bir Türkiye bilelim ki küresel güçlerin oyuncağına döner. Öcalan Türkiye’yi bir oyuncak olmaktan çıkaracak olan yolu gösteriyor. Oyuncak bebek, kim karnına dokunursa onun için zavallı bir ses çıkarır. Kürt’ün haklarına yabancısınız anladık da, ülkenizi de mi sevmiyorsunuz? Kirli milliyetçiliğin dışında bir de yurtseverlik diye bir şey olduğunu unuttunuz mu?

Yazarın bir önceki yazısı
Kapalı
Başa dön tuşu