Yapay zekanın toplumsal diyalektiği
Pietro Daniel Omodeo - Erdoğan Can tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir
Yapay zeka (YZ), çağımızın her yerde mevcut olan ve çoğu zaman her şeye gücü yeten bir yeniliğidir. Bu nedenle Matteo Pasquinelli’nin yeni kitabı Efendinin Gözü: Yapay Zekanın Toplumsal Tarihi (Verso, 2023) [The Eye of the Master: A Social History of Artificial Intelligence] adlı yeni kitabı, yapay zekanın tarihsel ve diyalektik bir kavranışını sunması bakımından büyük önem taşımaktadır. Pasquinelli’nin çalışması, bilimin maddeci tarihi, toplumun algoritmalaşması ve Antroposen’de sermaye ile emek arasındaki çelişki üzerine yıllarca süren araştırmaların doruk noktasıdır. Tüm bunları Karl Marx’ın ve bilimin tarihsel epistemolojisi ve emek süreciyle ilgilenen sonraki teorisyenlerin merceğinden eleştirel bir şekilde değerlendiriyor ve bir dereceye kadar İtalyan işçiciliği [operaismo] ile destekliyor.[1]
Yeşil ve dijital dönüşümlere ilişkin teknoloji merkezli hayallerin hâkim olduğu günümüzde, sermaye piyasalarının genişlemesine yönelik girişimci “fırsatlara” yapılan neoliberal vurgu, sosyal ve ekolojik adalete yönelik önemli bir dönüşümü ihmal etmektedir.[2] Bu yabancılaşmış politik-ekonomik zorunluluk, aşağıdan eleştirel bir bakış açısı gerektirmektedir. Pasquinelli, sosyalizm meselesi kitabın mantığına işlendiği için doğru yönde ilerliyor. Marx’ın Kapital’de yazdığı gibi: “Emek araçları, insan emeğinin ulaştığı gelişim derecesinin ve seviyesinin göstergesi olmanın ötesinde, aynı zamanda insanların çalıştıkları toplumsal ilişkileri de gösterir.”[3]
Pasquinelli’nin bilim ve teknoloji tarihine yaklaşımı, Boris Hessen, Henryk Grossman, Peter Damerow ve Jürgen Renn gibi bilim ve tarihsel epistemologların “sosyal dışsalcılarının” izinden gitmektedir.[4] Pasquinelli’nin açıkça belirttiği gibi, Efendinin Gözü, “bu [çoklu toplumsal] YZ dallarını (içselci) hesaplama mantığı, görev performansı ve insan benzerliği sorunları olarak değil, (dışsalcı) iş otomasyonu perspektifinden incelemeyi ve değerlendirmeyi” amaçlamaktadır.[5] Kitabın temel amacı, bu şekilde tanımlanan eleştirel bir metodolojiye dayanarak dijital çağın sosyoekonomik kökenlerine dair ideolojiden arındırılmış ve emek merkezli bir analiz geliştirmektir: “Tarihsel epistemoloji, toplumsal praksisin, emek araçlarının ve bilimsel soyutlamaların küresel ekonomik dinamikler içinde diyalektik olarak ortaya çıkışıyla ilgilenir.”[6]
Bu, Hessen’in bilimi üç ana faktörün -ekonomi-politik, teknoloji ve ideoloji- sonucu olarak açıklayan sosyal bilim tarihi programının praksiyolojik bir yeniden yorumudur.[7] Bu yaklaşım doğrultusunda, dijital çağın teknolojileri de dahil olmak üzere tüm teknolojilerin toplumsal pratiklerin (bir ekonomi sorunu), bilimin (bilgi bileşenine bağlantılı olarak) ve maddi kültür ile sınıf mücadelelerinin (siyasi eksen) kesişme noktasında yer aldığı varsayılabilir. Marksist bir bakış açısıyla, üretken teknolojiler “değişmeyen sermaye”, yani üretim araçları, emek örgütlenmesi ve emeğin yabancılaşması olarak anlaşılmalıdır. Pasquinelli bu kritik kavramları yapay zekaya uygulamaktadır; bunların en ünlü tarihsel örnekleri arasında Charles Babbage’ın 19. yüzyıl hesap makineleri ve Frank Rosenblatt’ın 20. yüzyılın ortalarında istatistiksel araçların otomatik istatistiksel analize dayalı olarak bilgisayarlaştırılması yer almaktadır.
Gerçekten de kitabın doruk noktasını teknolojik bir aydınlanma oluşturuyor: Frank Rosenblatt’ın 1957’de Perceptron’u icat etmesi. Pasquinelli son bölümü (Rosenblatt’a göre) bir beyinle karşılaştırılabilecek ve yapay zekanın maddi başlangıcını oluşturan bu kendi kendini organize eden yapay sisteme ayırır. Sinir ağlarına dayanan ve dolayısıyla öğrenebilen, daha doğrusu makine öğrenimi yapabilen ilk örüntü tanıma teknolojisinin inşası, yeni bir teknososyal sürecin başlangıcına işaret ediyordu. İlk prototip olan Mark I Perceptron, istatistiksel analizi otomatikleştirdi ve kalıpları nasıl tanıyacağını öğrenmek için bir deneme-yanılma yöntemi kullandı.
Pasquinelli’ye göre, istatistiksel araçların bilgisayarlaştırılması, Rosenblatt’ın tutkulu bir araştırmacı olarak çalıştığı zeka ve bilişsel becerilerin ölçülmesine yönelik psikometrik teknikleri de içeriyordu. Bu metrolojiler, bir dizi ölçülebilir beceriye indirgenmiş indirgemeci bir zihin anlayışını ima ediyordu – böylece yapay zekanın “ilk günahı” olarak görülebilecek bir önyargı ortaya çıkıyordu. Dahası, bilişi ölçme programı, özellikle toplumsal normalleşme için tasarlanmış bir bilimin, psikometrinin parçasıydı. Dolayısıyla, Pasquinelli’nin politik-epistemolojik eleştirisi, görünüşte tarafsız teknolojilerin gelişiminin keyfi bir faktörü olmaktan çok, sınıflandırıcı önyargıların yapısal olarak YZ’ye gömülü olduğu gerçeğine işaret etmektedir. Gerçekten de makineler, şeyleşmiş kültürel kategorilere (sosyal ilişkilerle ilgili sınıf ideolojileri, ırk, cinsiyet vb.) göre nasıl sınıflandırma yapacaklarını öğrenirler: “Turing testinden bu yana makineler, davranışları toplumsal kabullerle karşılaştırılarak ‘zeki’ olarak değerlendirilmektedir.” [8]
Pasquinelli’nin hikayesinin sonundan -yani Rosenblatt’ın teknolojik başarısından- başlayarak, The Eye of the Master’ı bir yapay zeka arkeolojisi olarak yeniden düzenlemek için inceleyeceğim. Anlatı, antik çağda hesaplama soyutlamalarından algoritmaların ve modern zamanlarda bilgisayarların ortaya çıkışına ilişkin çok genel değerlendirmelerden, Sanayi Devrimi’nden bu yana kapitalizm altında emeğin örgütlenmesine kadar, yapay zekanın gelişim mantığını izleyerek ilerlemektedir. Üç bölümün tersten okunması, Pasquinelli’nin YZ’nin doğuşunu yirminci yüzyılın kültürel-bilimsel ortamlarında (son bölüm olan “Bilgi Çağı‘”nda ele alınmaktadır) ve daha da geriye giderek İngiliz sanayileşmesinin ve sınıf mücadelelerinin altın çağında (ilk bölüm olan “Sanayi Çağı’”nda yer almaktadır) nasıl izlediğini ve böylece YZ tarihini daha genel bir emek, teknoloji ve bilgi istihracı tarihine (giriş bölümünde açıklanmıştır) nasıl bağladığını daha iyi göstermeye olanak tanır. Bu sırayla okumak, Pasquinelli’nin tarihsel-materyalist bir sorgulama temelinde bilgi ekonomisine ilişkin yaygın mitleri tersine çeviren bir bilginin emek teorisi önerisinin gücünü vurgulamaktadır.
Perceptron’un başlattığı dijital çağ, kitabın ikinci ve son bölümünün odak noktasıdır. Pasquinelli burada yapay zekanın dayandığı fikirleri ve teknolojik uygulamaları araştırıyor. Üç fikrin çok önemli olduğu gösterilmiştir: Birincisi, sinir ağının biyolojik metaforuna saplanma; ikincisi, zeka için test vakası olarak yinelenen örüntü tanıma sorunu; ve üçüncüsü, YZ’nin epistemolojik paradigmasının (ve ideolojisinin) birbirine bağlı iki temel direği olarak “bağlantıcılık” ve “otonomluk”.
Pasquinelli, YZ’nin sinir ağlarına olan saplantısıyla ilgili olarak, bu metaforu nöropsikiyatrist Kurt Goldstein ve psikobiyolog Donald Hebb’in beyin fizyolojisinden makineye aktarılabilen nöroplastisite fikrinin bir mirası olarak sunmaktadır. [9] Modern bilgi işlem motorlarının inşasından önce ortaya çıkan ve çığır açan bir metin olan 1943 tarihli “Sinirsel Faaliyete İçkin Fikirlerin Mantıksal Hesabı” başlıklı ve sıklıkla alıntılanan bir makalede, sibernetikçiler Warren McCulloch ve Walter Pitts (sırasıyla bir nörofizyolog ve bir matematikçi) nöronların teknolojik yollarla taklit edilebileceği fikrini ortaya atmıştır. Beyin fonksiyonlarını yeniden üreten bir yapay zeka geliştirmenin arkasındaki asıl itici güç buydu. Ancak Pasquinelli’nin de belirttiği gibi, makalenin yazarları iddia ettikleri gibi doğayı taklit etmemişlerdir. Daha ziyade, nöronları teknolojik terimlerle, özellikle de mühendis Claude Shannon’ın Boolean ikili mantık işlemlerini teknik olarak yeniden üretmek için tasarladığı elektrik devrelerine benzeterek yeniden yorumladılar. [10]
Dahası, sinir ağları fikri fizyolojinin teknolojik olarak yeniden yorumlanmasından kaynaklanırken, yapay zekanın bir diğer ayağı olan örüntü tanıma, algı psikolojisinden, tam olarak Gestalt psikolojisinden kaynaklanmaktadır. Pasquinelli bunu Gestalt teorilerinin istatistiksel bir topografi teknolojisine çevrilmiş “bilişsel fosili” olarak adlandırıyor. [11] Örüntü tanıma konusundaki bu ısrarın asıl nedeni, Gestalt akademisyenlerinin erken dönem sibernetikçilerin makine zekası programlarına karşı geliştirdikleri bir meydan okumadan kaynaklanmaktadır. [12] Gestalt psikologları, insan zekâsının ve onun “karmaşık sentetik yetisinin” indirgenemezliğini savunmuşlardır. Sibernetik cevap (Norbert Wiener, Jerome Lettvin, Humberto Maturana ve diğerlerinden), mantıksal bir temsilin temsil edilen biliş nesnesine göre zorunlu olarak izomorfik görünmemesi gerektiğini savunarak tartışmayı hesaplama alanına taşıdı. Yani, temsilin algılanan şekli yansıtması gerekmez, ancak bunu basitçe bilgi parçalarına çevirebilir. Sibernetikçiler gözün fizyolojisine odaklandılar çünkü bu, insan zihninin ilk müdahalesini gerektirmeyen bir algısal sentez örneği oluşturuyordu. Daha ziyade, görme organı, beynin sinyali yorumlama kapasitesinden bağımsız olarak, bilgiyi sentezlenmiş bir şekilde alır ve beyne iletir. Başka bir deyişle, sentetik işlev göz tarafından öngörüldüğü gibi sadece beyin tarafından yerine getirilemez. Dolayısıyla, bilginin kodlanmasının gönderge ile herhangi bir benzerlik taşıması için zorlayıcı bir neden yoktur. [13]
Dahası, YZ söyleminin bir bileşeni de beynin yapay nöronlar tarafından yeniden üretilebilen öz-düzenleyici bir kapasitesi olarak görülen otonomi ideolojisidir. Liberal düşünürler, aşağıdan yukarıya bağlantılar kurmaya yönelik bu fizyolojik kapasiteyi, ekonominin sözde kendi kendini örgütlemesini de açıklayan daha genel bir doğa ve toplum ilkesi olarak gördüler. Friedrich Hayek gibi bir serbest piyasa otonomisi savunucusu, bunun düzenlenemezliğini savunmuştur. [14] Argümanını desteklemek için, piyasaların “kendiliğinden” düzeninin epistemolojik bir özrü olan tam teşekküllü bir bağlantıcılık teorisi geliştirdi. Pasquinelli’ye göre bu teori, hala “yapay sinir ağlarının paradigmasını” oluşturduğu için yapay zeka ideolojisini güçlü bir şekilde etkilemiştir. [15] Kendisinin de açıkladığı gibi, “Hayek örüntü tanımayı çalmış ve onu neoliberal bir piyasa düzenleme ilkesine dönüştürmüştür”. Kuşkusuz, doğallaştırma, toplumsal ilişkileri somutlaştırdığı için ideolojinin en başarılı biçimidir. Yine de Hayek’in vizyonu, Smithçi görünmez eli anımsatan yarı teolojik bir kendiliğinden providansiyalizm fikri lehine doğayı bile aşıyor gibi görünmektedir. Hayek’in “bağlantıcılık” üzerine yaptığı çalışmalardan da anlaşılacağı üzere, karmaşık bir sistemin (beyin, ekonomi ya da piyasa) bütünlüğünün kavranıp kavranamayacağı ve yönlendirilip yönlendirilemeyeceği epistemoloji ve siyaseti birbirine bağlayan bir konudur. Hayek’e göre piyasa epistemolojik bir alandır, çünkü enformasyon alışverişi şeklindeki bilgiye dayanır (örneğin, fiyatların belirlenmesi için). Buna göre, onu düzenleyen örtük bilgi bilinçüstüdür. Bu nedenle, aktörler için erişilebilir değildir ve kimsenin onu yönetmesi mümkün değildir. Bu pozisyon toplumsal gelişmelerin heteronomisini varsaymaktadır. [16] Yabancılaşmayı açıkça teşvik etmektedir. Pazarın kendisi toplumsal süreçlerin tek itici gücü olarak ortaya çıkmaktadır. Yine de, heteronomi ve yabancılaşmanın alternatif bir analizi ve eleştirisi mevcuttur; bu analizin merkezine tüketimi değil, üretimi koyar. Bu alternatif, Marx’ın fabrikadaki işçi faaliyetlerinin hedef odaklı kolektif praksisine gösterdiği ilginin altında yatan anlayıştır.
Fabrikadaki teknolojik heteronomi ve antagonizmalar, Efendinin Gözü’nün ilk bölümünde, on dokuzuncu yüzyıla özel bir dikkatle ele alınmaktadır. O dönemde, özellikle Büyük Britanya’da, makinelere emek faaliyetlerinin maddi soyutlamaları ve işbölümünün teknolojik bir modellemesi olarak bakan bir anlayış ortaya çıktı. Her ne kadar (Marksist terimlerle) canlı emek ölü emeğe göre genetik bir önceliğe sahip olsa da, asimetrik güç ilişkisinin bir etkisi olarak birincisi ikincisine tabi kılınmıştır. Bu anlayışa uygun olarak Pasquinelli, “üretimin toplumsal ilişkilerinin (ücret sistemi içindeki işbölümü) üretim araçlarının (işleme makineleri, buhar makineleri vb.) gelişimini yönlendirdiğini, Sanayi Devrimini sadece teknolojik yenilik etrafında merkeze alan teknodeterminist okumaların o zaman ve şimdi iddia ettiği gibi bunun tersinin olmadığını” gözlemlemektedir. [17]
Hessen’in bilim sosyolojisi, Efendinin Gözü’nün, teknoloji ve bilgi istihracını merkeze alan ilk bölümündeki analizlere büyük ölçüde nüfuz ediyor. Isaac Newton’un mekaniğinin sosyal-ekonomik, teknolojik ve ideolojik koşullarının erken modern kapitalist toplumun ekonomik ortamlarında kök saldığına dair örnek çalışmasından yola çıkarak, burada ele alınan soru şu şekilde yeniden formüle edilebilir: Yapay zekanın sosyoekonomik kökleri nelerdir? Pasquinelli, ilk olarak hesaplama makinelerinin tarihini mekaniğin daha uzun tarihine ve temel düzeyde, makinelerin yeniden biçimlendirdiği (ölü emek olarak), örgütlediği ve yönettiği emeğin tarihine yerleştirerek bir yanıt aramaktadır. Daha spesifik olarak, Efendinin Gözü’nün amacı doğrultusunda Pasquinelli, “on dokuzuncu yüzyıl otomasyonun emek teorisinin yapay zeka çağı için yeniden formüle edilmesini” üstlenmektedir. [18]
Mekanik iş ve yönetim arasındaki bağlantı, fabrikalarında fiziksel emeğin makineleşmesine benzer bir şekilde zihinsel emeğin de makineleşmesini hayal eden sanayi kapitalisti Babbage’ın teorilerinin ve icatlarının merkezinde yer almaktadır. Babbage, yapay zekanın bilişsel makinelerini öngören bir yönde ilk adımları atmıştı bile. [19] Onun logaritmaları hesaplamak için geliştirdiği Fark Makinesi modern bilgisayarın prototipi olarak kabul edilebilir, ancak Babbage aynı zamanda matematikçi Ada Lovelace’ın ilk bilgisayar programlamasına ilham veren evrensel bir bilgisayar, bir Analitik Motor olasılığını da öngörmüştür. Babbage’ın gözünde, motorlarının görevi, endüstriyel üretim ve işbölümünün genel çerçevesi içinde hesaplamayı yeniden üretmek ve hızlandırmaktı. Pasquinelli’nin açıkladığı gibi, makineleşme çabaları iki yol gösterici ilkeye dayanıyordu: (1) halihazırda yerleşik olan işgücü uygulamalarının mekanik olarak taklit edilmesi ve değiştirilmesi; ve (2) makineleşmiş işbölümü aracılığıyla emeğin nicelleştirilmesi ve satın alınması. [20] Onun endüstriyel makineleşme vizyonunda, “işbölümü sadece makinelerin tasarımını değil, aynı zamanda iş planını da sağlar”. [21]
Fiziksel ve zihinsel emeğin mekanik örgütlenmesine dair vizyonlar, işçilerin üretimi artıran ve patronların kârını yükselten ancak işçi sınıfının durumunu kırılgan ve becerilerinin çoğunu vazgeçilebilir hale getiren makinelerin kullanımı yoluyla faaliyetlerinin değersizleştirilmesine karşı direnişiyle çatıştı. Pasquinelli, “Makine Sorunu” başlıklı üçüncü bölümde makineleşmenin toplumsal sorununa odaklanır. Makineleşme ile bağlantılı olarak, endüstriyel bir ekonomide teknobilim sorunu, işçilere hükmetmekle sonuçlanan emeğin nesneleştirilmesi ile çakışır. [22] Bu düşünceler, 1960’lardan beri Hillary Rose ve Stephen Rose’un Science and Society (1970) ya da Marcello Cini’nin The Bee and the Architect (1976) gibi eserlerinde solun militan bilim insanları ve bilim ve teknolojinin kapitalist toplumun asimetrik güç ilişkilerinden kaynaklandığı takdirde eşitsizliği pekiştirdiğini savunan diğer Marksist fizikçiler tarafından kınanan bilimin tarafsız olmadığına dair farkındalığımızı derinleştirmektedir.[23] Bu analizler doğrultusunda, Efendinin Gözü bize, öncelikle sosyal adalet sağlanmadığı takdirde tekno-özgürleşme ütopyalarına yer olamayacağını hatırlatıyor.
Pasquinelli, yapay zekanın toplumsal işlevini değerlendirmek için, Antroposen’in bilgi ekonomisine emek merkezli bir bakış açısını desteklemektedir. Klasik bir referansa başvuruyor: Marx’ın Grundrisse’i, özellikle de makineler hakkındaki kısım. Efendinin Gözü, Grundrisse’de sunulan Genel Zeka sorununu açıkça ele alır ve bunu sanayi çağında toplumun bilgi unsuru sorununa ilişkin çalışmaya bir katkı olarak yorumlar. [24] Marx’ın Babbage’dan, emeğin teknolojinin temeli olduğu ve teknolojinin de onu modellediği fikrini türetmiş olması ilginçtir. Bununla birlikte, Babbage’ın ana bakış açısını tersine çeviren Marx, bireysel icat mitlerine ve kapitalistlerin mülkiyet iddialarına karşı çıkarak, makinelerin gerçek kolektif mucidinin emek olduğunu düşünmüştür. [25] Ancak, eşitsiz toplumsal koşullar altında, makine bir kez yaratıldığında ve içerdiği bilgi kodlandığında, işçiler makinenin nesnesi haline gelir ve bilginin ve eylemin özneleri olarak saygınlıklarını yitirirler. Bilginin kümülatif tarihi, makinelerin kümülatif tarihi ile eşleştirilmiştir. Marx’ın mülksüzleştirilmiş işçilere işaret ettiği gibi, siyasi görev hem bilgiyi hem de üretim araçlarını yeniden mülk edinmek, yani fabrikadaki işçilerle makineleri ve bugün de toplumun genelini birbirine bağlayan Kapital’in Gesamtarbeiter’ını – “süper organizma” ya da “kolektif çalışma organizması”- yabancılaştırmaktır. [26]
Pasquinelli ayrıca, sanayi çağının yarı sayborg gerçekliğinde enerji (doğrudan emeğin fiziksel yanıyla ilgili) ve enformasyonun işlevsel ayrımı yoluyla yaratılan, emeğin, yani beşinci bölümün ana tezine göre epistemik üretim faktörünün teknolojik olarak kodlanmasını analiz etmektedir. [27] “Soyut emek” olarak adlandırılabilecek emeğin mekanik modellemesi ve organizasyonu, nicelleştirme ve kontrolü (sibernetiğin temel dayanakları) mümkün kılar ve işçiler ile sermaye arasındaki toplumsal antagonizmalara teknolojik bir çözüm yanılsaması yaratır. Gerçekten de Pasquinelli, Babbage’ın motorlarından Rosenblatt sonrası yapay zekaya kadar teknolojik modellemeyi bir tür zeka istihracı olarak görmektedir. Emeğin (hem fiziksel hem de bilişsel) makineleşmesi, üretim sürecini görülemez (ya da Hayek’in ifadesiyle “süper-bilinçli”) hale getirir ve işçileri üretimi planlama ve yönlendirme imkanından mahrum bırakarak yabancılaşmayı besler. Bu nedenle, yapay zekanın siyasi bir analizi açısından, “bilginin nihayetinde ölçmek ve aracılık etmek için geldiği şeyin işçiler ve sermaye arasındaki antagonizma” olduğunu akılda tutmak önemlidir. [28] Bu tür bir antagonizma, fabrikaya hapsolmak bir yana, işçici [operaist] Mario Tronti’nin tezine göre, genişletilmiş üretim tiyatrosuna dönüştürülmüş olan tüm toplumu ilgilendirmektedir: Genişletilmiş fabrika olarak toplum. [29] Dolayısıyla, Gesamtarbeiter -Marx’ın işçiler ve makineler arasındaki bağlantının yarı-sayborg sonucu- kapitalist kontrol toplumlarının yapay zeka altyapılarıyla bütünleşmiş yabancılaşmış insanlığıdır. Bunlar bir “karbon-silikon otomatın” bileşenleridir. [30] YZ, toplumsal sayborgun bilgi unsurunu somutlaştırır; daha spesifik olarak YZ, efendinin denetiminin otomasyonudur: Efendinin Gözü.
Pasquinelli’nin “emek otomasyonunun, toplumsal kontrolün ve bilgi istihracının soykütüğü”, ilk bölümde zeka ve emeğin uzun süredir var olan öncüllerini, yani yapay zekanın çok eski köklerini ortaya koyuyor. [31] Bilgisayar biliminin en temel kavramı olan algoritmayı tartışıyor. [32] Algoritma, “bir girdiyi, verilen kaynakları en iyi şekilde kullanarak bir çıktıya dönüştürmek için adım adım talimatlardan oluşan sonlu bir prosedür”, özünde emektir. [33] Gerçekten de antik çağlardan dijital çağa ve yapay zekaya kadar tüm emeğin entelektüel bir bileşeni vardır. Hegelo-Marksist pedagog Damerow’un görüşlerinden yola çıkan Pasquinelli, tüm bilgi biçimlerinin ortaya çıkışını, bireysel ve kolektif pratiklerden kaynaklanan bir soyutlama ve temsil diyalektiği olarak görür. [34] Böyle bir soyutlama her zaman praksisin, yani toplumsal antagonizmaların ve konjonktürel güç dengelerinin ifadesidir. Modaya uygun teknosentrizmlere ve fırsatçı teknolojik determinizm ideolojilerine (dijital ve ekolojik geçişlere ilişkin neoliberal söylemlerde yer alan) karşı, Pasquinelli’nin Efendinin Gözü’nün sonuç bölümünde yaptığı gibi şu şekilde yanıt verilebilir: “Teknobilim onu ele geçirip yabancılaştırmadan önce, emeğin mantıksal bir faaliyet olduğunu doğrulamak… endüstriyel makinelerin ve kurumsal algoritmaların zihniyetine teslim olmanın bir yolu değil, daha ziyade insan praksisinin kendi mantığını kavrayış ve yaratıcılık gücüyle ifade ettiğini kabul etmektir…” [35] İnsan faaliyetlerinde yazılı olan zekanın en gelişmiş teknolojik ifadesi olan yapay zeka, son tartışmalara kadar entelektüel olarak düşünülmesi zor olan el ve fiziksel faaliyetler de dahil olmak üzere, her çağdaki tüm emeğin entelektüel bileşenine ışık tutuyor. Yapay zekanın günümüzde zekanın sınırlarından biri olan sürücüsüz araçlara uygulanması yoluyla bir kamyon şoförünün becerilerini taklit etmenin zorluğu, genel olarak işin zihinsel karmaşıklığını örneklemekte ve Antonio Gramsci’nin iddiasının geçerliliğini doğrulamaktadır: “Tüm insanlar entelektüeldir… ancak tüm insanlar toplum içinde entelektüellerin işlevine sahip değildir”. [36]
Dipnotlar:
[1] Matteo Pasquinelli, The Eye of the Master: A Social History of Artificial Intelligence (Londra: Verso, 2023), işçici [operaist] Romano Alquati tarafından aşağıdaki şekilde tanımlanan görevi üstleniyor: “Sibernetik de dahil olmak üzere herhangi bir teknolojik yenilik, her zaman verili bir tarihsel anın güç ilişkilerini ve sınıf karşıtlığını somutlaştırır ve bu nedenle çalışmanın odak noktası olmalıdır.” Pasquinelli’nin bu konulardaki en önemli katkıları şu derlemelerdedir: Gli algoritmi del capitale: accelerazionismo, macchine della conoscenza e autonomia del comune (Verona: Ombre corte, 2014); “Italian Operaismo and the Information Machine,” Theory, Culture and Society 32, no. 3 (2015): 49-68; “The Automaton of the Anthropocene: On Carbosilicon Machines and Cyberfossil Capital,” South Atlantic Quarterly 116, no. 2 (2017): 311-26; “On the Origins of Marx’s General Intellect,” Radical Philosophy 2, no. 6 (2019): 43-56. Pasquinelli şu anda İtalya’daki Venedik Ca’ Foscari Üniversitesi’nde “AI MODELS: Advancing the Historical Epistemology of Artificial Intelligence” üzerine çalışmalarını yürütmektedir.
[2] Ekolojik eylemin temel bir bileşeni olarak sosyalizme geçiş konusunda bkz: Naomi Klein, This Changes Everything (Londra: Penguin Books, 2015) ve John Bellamy Foster, Capitalism in the Anthropocene (New York: Monthly Review Press, 2022). Teknokratik eko-dijital büyüme hayalleri, Avrupa Merkez Bankası Başkanı Christine Lagarde’ın yeşil dönüşüm için yılda 620 milyar Avro ve “ihtiyacımız olan dijitalleşme” için yılda 120 milyar Avro yatırım gerektiren bir “fırsat” olarak sunduğu Davos’taki en son Dünya Ekonomik Forumu’nda ana sahneyi işgal etti ve ekledi: “Yapay zekanın yardımcı olabileceğine inanıyorum“ (”ECB President Christine Lagarde on Uniting Europe Markets at WEF,” Associated Press videosu, 46:14, 18 Ocak 2024.
[3] Karl Marx, Capital, cilt 1 (Londra: Penguin, 1976), 286, alıntılayan Pasquinelli, The Eye of the Master, 238.
[4] Ayrıca bkz, Pietro Daniel Omodeo, Political Epistemology: The Problem of Ideology in Science Studies (Cham: Springer, 2019), özellikle 5. bölüm.
[5] Pasquinelli, The Eye of the Master, 232. Karşılaştırınız Steven Shapin, “Discipline and Bounding: The History and Sociology of Science as Seen through the Externalism-Internalism Debate,” History of Science 30, no. 4 (1992): 333-69.
[6] Pasquinelli, The Eye of the Master, 13.
[7] Gideon Freudenthal ve Peter McLaughlin, ed., The Social and Economic Roots of the Scientific Revolution (Dordrecht: Springer, 2009). Ayrıca bakınız Boris Hessen, Fizik Tarihi Üzerine El Yazmaları ve Belgeler: Tarihsel Materyalist Bir Ders Kitabı, Pietro Daniel Omodeo ve Sean Winkler, ed. (Venedik: Verum Factum, 2022).
[8] Pasquinelli, The Eye of the Master, 227.
[9] Pasquinelli, The Eye of the Master, 6. bölüm.
[10]Pasquinelli, The Eye of the Master, 136.
[11] Pasquinelli, The Eye of the Master, 7. bölüm. Karşılaştırma için bakınız, Pasquinelli, The Eye of the Master,165: “makine görüşü hiçbir şey ‘görmez’: bir algoritmanın ‘gördüğü’ -yani hesapladığı- şey, iki boyutlu bir matrisin sayısal değerleri arasındaki topolojik ilişkilerdir.”
[12] Pasquinelli, The Eye of the Master, 162.
[13] Pasquinelli, The Eye of the Master, 173, 174–75.
[14] Pasquinelli, The Eye of the Master, 8. bölüm.
[15] Pasquinelli, The Eye of the Master, 183.
[16] Pasquinelli, The Eye of the Master, 187, 190.
[17] Pasquinelli, The Eye of the Master, 82.
[18] Pasquinelli, The Eye of the Master, 238.
[19] Pasquinelli, The Eye of the Master, 56.
[20] Pasquinelli, The Eye of the Master, 2. bölüm.
[21] Pasquinelli, The Eye of the Master, 63.
[22] Pasquinelli, The Eye of the Master, 85–86.
[23] Giovanni Ciccotti, Marcello Cini, Michelangelo De Maria ve Giovanni Jona-Lasinio, The Bee and the Architect: Bilimsel Paradigmalar ve Tarihsel Materyalizm, Gerardo Ienna ve Pietro Daniel Omodeo, ed. (Venedik: Verum Factum, 2024). Bilimsel soyutlamaların ekonomi politiğinin Avrupa merkezci olmayan bir perspektiften eleştirel analizine yakın zamanda yapılan bir katkı için bkz: Senthil Babu D., Mathematics and Society: Numbers and Measures in Early Modern South India (Yeni Delhi: Oxford University Press India, 2022).
[24] Pasquinelli, The Eye of the Master, 4. bölüm.
[25] Pasquinelli, The Eye of the Master, 108.
[26] Pasquinelli, The Eye of the Master, 114, 116.
[27] Pasquinelli, The Eye of the Master, 121.
[28] Pasquinelli, The Eye of the Master, 130.
[29] Pasquinelli, The Eye of the Master, 128.
[30] Pasquinelli’ye göre, “Antroposen’in Otomatı” (Pasquinelli, The Eye of the Master, 117).
[31] Pasquinelli, The Eye of the Master, 233.
[32] Pasquinelli ayrıca, birçok Avrupa dilinde, bilgisayar biliminin bilgi teknolojileri ya da enformasyon olarak anlaşılmasında hesaplamadan (ya da algoritmalardan) ziyade enformasyonun merkezi bir rol oynadığını belirtmektedir.
[33] Pasquinelli, The Eye of the Master, 16.
[34] Pasquinelli, The Eye of the Master, 38.
[35] Pasquinelli, The Eye of the Master, 238.
[36] Pasquinelli, The Eye of the Master, 29, yazarın çevirisi. Orijinali için bakınız Antonio Gramsci, Quaderni del carcere, cilt 3 (Turin: Einaudi, 2007), defter 12 (XXIX) §1, 1516: “Tutti gli uomini sono intellettuali…ma non tutti gli uomini hanno nella società la funzione di intellettuali.” Alternatif bir çeviri için bakınız Antonio Gramsci, Selections from the Prison Notebooks (New York: International Publishers, 1971), 9.
[Monthly Review’de yer alan İngilizce orijinalinden Erdoğan Can tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir.]