Yeni yılda 3. Dünya Savaşı büyüyebilir
Önümüzdeki yıl 3. Dünya Savaşı’nın özellikle Çin’in de doğrudan dahil olmasıyla çok daha genişleme ve dünyayı yeni felaketlere sürükleme olasılığı giderek artıyor. ABD ve Çin karşılıklı olarak hazırlıkları yoğunlaştırıyor.
Geçtiğimiz hafta Çin Devlet Başkanı Şi Cinping Ortadoğu turundaydı. Şi Suudi Arabistan ziyareti sırasında
Riyad’ın “Vizyon 2030” kalkınma stratejisi ile Çin’in “Kuşak ve Yol Girişimi” arasında paralellik kurulması gerektiğini belirtti. Bu çerçevede “kapsamlı stratejik ortaklık anlaşması” imzalandı. Bu anlaşmanın ilk elden yaklaşık 30 milyar dolarlık daha çok alt yapı, enerji ve askeri yatırımları kapsayan 34 sözleşmeyi içerdiği açıklandı. Ayrıca 29 milyar dolarlık 20 anlaşmanın da yakın zamanda imzalanacağı ifade edildi. Bu anlaşmalarda kısmen Çin para birimi Yuan’ın kullanılması da hedefleniyor.
Şi’nin Suudi Arabistan ziyareti bununla da sınırlı kalmadı. Şi Çin-Arap Ülkeleri Zirvesi’ne de katıldı. Zirveden Çin’in, “Kuşak ve Yol Girişimi’nin desteklenmesi, taraflar arasında ortaklığın artırılması ve bir sonraki zirvenin Pekin’de düzenlenmesi gibi kararlar çıktı. Zirvenin sonuç bildirgesinde “demokrasinin korunması” bahanesiyle ülkelerin içişlerine karışılmasının reddedildiği, “Tayvan’ın Çin topraklarının ayrılmaz bir parçası olduğu” ilkesine de bağlı kalınacağı gibi ibarelerin yer alması dikkat çekiciydi. Bu yaklaşım dolaylı da olsa ABD karşıtı bir tutum alıştı.
Arap ülkelerinin başta Filistin ve Libya’daki süreçler olmak üzere bölgedeki tüm sorunlara Çin’in müdahil güç olmasını istediği görülüyor. Hatta bu konuda Pekin’in bölgedeki bir diğer müttefiki İran’ı hoşnut etmeyen bazı adımlar da atıldı. İran, Çin-Körfez İşbirliği Konseyi Zirvesi sonrasında, İran’ın kontrolünde olan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) de hakimiyet iddiasında bulunduğu Basra Körfezi’ndeki üç ada hakkında yapılan ortak açıklamaya tepki olarak, Çin’in Tahran Büyükelçisini Dışişleri Bakanlığına çağırdı. İran açıklamasında Çin’e dönük hayal kırıklığı ifadelerinin yanı sıra “Basra Körfezi’ndeki üç ada Ebu Musa, Küçük Tunb ve Büyük Tunb, İran topraklarının ayrılmaz parçalarıdır ve ebediyen bu vatana aittir.” denildi.
Kuşkusuz İran’ın bu hoşnutsuzluk hali ve Çin’in kafasında dolaşan kırk tilkinin kuyruğunu birbirine değdirmemeye çalışması mevcut paylaşım savaşına karakterini veren post-modern durumun bir parçası.
Çin’in Ortadoğu’ya dönük hamlelerinden asıl rahatsız olan ise elbette ABD. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Vedant Patel, Şi Cinping’in Riyad yönetimiyle savunma, enerji ve teknoloji alanında yaptığı iş birliği anlaşmasına ilişkin, Suudi Arabistan’dan Çin ile ABD arasında seçim yapmasını istemeyeceklerini söyleyerek hoşnutsuzluklarını gösterdi. Aslında böyle bir tercihte bulunmayı isteyebilirlerdi. Nitekim OPEC’in petrol üretimini artırmasıyla ilgili “Rusya mı biz mi” sorusunu ABD daha önce sordu ve yanıt olumsuzdu. Artık görece güçten düşen ABD’nin bu kez Çin’le ilgili aynı sınamaya girmesi anlamsız olurdu.
Militarizmin şaha kalktığı Biden yönetiminin ABD’si bütünüyle Ortadoğu’yu boşlamasa da Çin’i daha “ileride” karşılamaya niyetli. Bunu Amerikan yönetimi “savunma” bütçesine ayırdığı payla gösteriyor. Geçen yılın bütçesinden yüzde 8 daha yüksek bir rakamla, orduya 858 milyar dolar dolarlık pay ayrıldı. Bütçenin gerekçelendirilmesi sürecinde açıktan hedefin “Hint-Pasifik’teki Amerikan pozisyonunu güçlendirerek Çin ile gelecekteki bir çatışmaya hazırlanmak” diye ifade edildi. Ayrıca ABD Tayvan’ı doğrudan silahlandıracak ve 10 yıl boyunca 10 milyar dolarlık silah yardımı yapacak. Bütün bunlar gelecek yıl Çin’le sıcak savaşın beklendiğinin işareti. Umarım Pekin yönetimi yangına körükle gitmez.
Amerikan yönetimi mevcut paylaşım savaşından galip çıkmak için elbette tek boyutlu politikalara sarılmıyor. Çin ve Rusya’ya karşı yeterliliği tartışılır olsa da adeta tam saha pres diyebileceğimiz bir politikaya başvuruyor. Geçtiğimiz hafta her iki ülkenin vatandaşlarına yeni yaptırımlar açıklarken bu hafta da Rusya ve Çin’in Afrika’daki etkinliğini kırma amaçlı Washington’da bir zirve düzenliyor. Üç gün sürecek zirveye Afrika’dan 49 devlet ya da hükümet başkanı davetli. Bir parmak bal hesabı Biden’ın zirvede Afrika Birliği’nin G-20’nin sürekli bir üyesi olması için desteğini açıklayacağı belirtiliyor. TC, Çin ve Rusya emperyalizminin uzun zamandır cirit attığı ve ciddi zorlular yaşayan Afrika ülkeleri üzerinde böylesi politikaların etkili olma olasılığı bir hayli zayıf.
Son olarak, bu hafta başı Kabil’de Çinli iş insanlarının kaldığı otele yapılan saldırıyı da komplo teorisi mi yazıyorsun demeden önce soru işaretleriyle de olsa ABD’nin Çin’e dönük “kapsamlı” politikalarının bir parçası olabilir mi diye not edin isterim….