
Hanau katliamının yıldönümü vesilesiyle
Hanau’yu anarken geçmişten biraz yad edelim!.. 80’li yıllar ve 90’lı yılların ilk yarısı… Ramazan Avcı’nın katledilmesi… Mölln katliamı… ve sonra Solingen… Orada 5 insanımızın Alman faşistleri tarafından yakılarak katledilmesi… Sonra zaten film kopmuştu ve biz şehirlerin alanlarını ve sokaklarını zapt etmiştik.
Bulunduğumuz her yerde bu saldırılara karşı direnmeye çalışıyor ve radikal çağrılarda bulunuyorduk. Bunlardan bir tanesi Hamburg Üniversitesindeki direnişimizdir…
Seminerleri boykot etme, gönülsüzlere karşı biraz güç kullanma ve tabi ki onları güvenli alanlara tahliye etme… Üniversitenin kapılarını zincirlerle kilitleme eyleminden sonra , küçük bir gurup, illegal bir şekilde filozoflar kulesi (Philosophenturm) denen Üniversite binasının çatısına çıkmış, oradan 15 metre boyunda bir pankart aşağıya sarkıtmıştık. Üniversitenin tedbirleri o zaman gözü dönmüş bizlere engel olamamış ve bu eylemimiz (basında da) hem büyük bir yankı uyundarmış, hem de, özellikle Alman kamuoyunda, büyük tepki almıştı…
Çünkü biz orada
“Olmuyor ama, yapmayın, bizde insanız, biraz da bizi anlamaya çalışsanız “demiyorduk!
Kısa ve öz: ” Göçmenler, bu saldırılara tahammül etmeyin, örgütlenin ve kendi öz savunmanızı gerçekleştirin, karşı saldırıya geçin” diyorduk.
Almanların en nefret ettiği şey… Onların haberi olmadan hiç bir şeyin olmaması gerektiğidir!
Almanların hala anlamadığı bu müthiş çıkış kısa bir süre içerisinde Almanya’nın değişik şehirlerinde politik ifadesini bulmuş ve göçmen hareketi buradan çok iyi sonuçlar almıştı. Berlin’de çoktan başlamış olan Antifaşist mücadele biz ve bizim gibi geniş kitleleri kurban olmaktan çıkarmış, sürece müdahale eden, bu işte biz de varız diyen bir özneye dönüştürmüştü.
Değişik şehirlerin (Hamburg, Berlin, Oldenburg, Münih, Frankfurt, Bremen vs.) koordineli çalışmaları ve ortaklaşa mücadeleleri mesela o dönemin, etrafına korku salan meşhur faşist dazlakları, göçmenlerin Antifaşist örgütlenmeleri ve karşı atakları sonucu sokağa çıkamaz hale gelmişler, saçlarını uzatmaya başlamışlardı.
Şimdi bir daha Alman siyasetinden güç alan Alman faşistleri (ki onların ilişkileri Alman polisine ve onun İstihbarat Örgütüne kadar uzanıyor) bize karşı bir daha cesaretleniyorlar. Hanau’yu veya “NSU-katliamı” diye adladırılan göçmen katliamlarını Alman Devletinin istihbaratı dışında gerçekleşmiş olgular olarak düşünmek çok büyük saflık olur.
Nazi geçmişi olan Alman Devletini ve onu bütün devlet aparatını kontrol dışı bırakmak kendimize ve çocuklarımıza, ve bizden sonra gelecek nesillere karşı yapacağımız en büyük ihanet olur. Almanya’daki güvenliğimiz Alman devletine bırakılmayacak derecede önemlidir! Alman İçişleri Bakanı ya arkadaşlarını (yeni Nazilerini) kontrol etmek zorundadır, ya da sabrımızı taşırmasın, biz icabına bakırız!
Hanau’yu unutmayacağız ve gözlerimiz her an Alman devletinin ve onun polisinin üzerlerinde olacak!
Seehofer ailesinin 1933-1945 yıllarında ne yaptığını bilen var mı? Bilmiyorsanız araştırın, ve bizi de bilgilendirin.
Göçmen hareketi şu Sosyalarbeiter (Sosyal Çalışan-Sosyal Danışman) miyavlamalarını bir kenara bırakıp sokağa dönmek zorunda. “Diyalog Kültürü”, “Çok Kürltürlülük” gibi saçma, devletten proje koparmaktan başka hiç bir işe yaramayan “siyasi” geleneğin terk edilmesi gerekiyor.
Destroy Fascism!